FRANKFURT – Çalışma alanı Anadolu ve Akdeniz mitolojisi üzerine art arda kitaplar yayımlayan Yaşar Atan, Troya, Homeros ve Anadolu uygarlıkları üzerine çalışmalarını sürdürüyor. “Akdeniz Mitologyasından Efsaneler” ve “Akdenizli Tanrılar” gibi önceki kitaplarında insanlığın uygarlık yolundaki binyıllardır süren o çileli yolculuğunu konu edinen yazar ve çevirmen Atan, Anadolu uygarlıklarını ilerici ve barıştan yana bir bakış açısıyla yeniden kurguluyor. Çalışmalarını yıllardır Frankfurt yakınlarındaki evinde sürdüren Yaşar Atan’a, bir süre önce çıkan “Homeros’un İzinde-Troya’dan Savaş Efsaneleri” ile onun devamı niteliğindeki ve halen baskı aşamasında bulunan “Troya’da Savaş ve Barış” kitaplarını sorduk. Atan, Avrupa ve mitologya (mitoloji) ilişkisini de anlattı.

– Siz sık sık “Batı uygarlığı” denen olgunun ve bütün bilimlerin, sanatların mayası ve hamurunun mitologya olduğunu hatırlatıyorsunuz. Şöyle soralım: Mitologyayla yada Fransızların “mitoloji” dediği şeyle, sizin tanışmanız nasıl oldu?
YAŞAR ATAN: Bu belki de bir raslantı. Belki de mitologyanın, yani mitolojinin egemen olduğu antik bir kentte dünyaya geldiğim için böyle. Daha çocukluğumda, doğduğum antik kent Afrodisyas’taki heykellere bakar bakar, bir anlam vermeye çalışırdım. Hep yabancı gezginler gelirdi oraya ve ben konuştukları şeyleri anlamak isterdim. O yarı yıkılmış tapınakların ve heykellerin anlamını merak ederdim. Sonra o gezginlerin, bazı heykel parçalarını alıp götürdüklerini de görürdüm zaman zaman! Bir seferinde hakim, kaymakam amcalara anlattım ağlaya ağlaya durumu. Beni gülerek dinlediler. Bir cezası yokmuş çünkü!
Yabancı dillere yönelişim de buradan kaynaklandı. Çünkü bu mermer yontuların dillendirdiği ve içerdiği mitolojiyle ilgili olarak hemen hemen hiç kaynak yoktu Türkçede. Üstelik Afrodisyas ve yöresindeki evlerin çoğu, o değeri parayla ölçülemeyen mermer heykel parçalarıyla yapılmıştı. O yüzden dış ülkelerdeki en ünlü müzeleri, içim yanarak geziyorum hep. O müzeler, ülkemizden aşırılmış o paha biçilmez mermer yontularla tıka basa doluydu.

– Demek ki başından beri şu soru karşınızda duruyordu: Mitoloji nedir?
YAŞAR ATAN – Evet, bizim “öykü, masal” diye önemsemediğimiz, ama kendi topraklarımızın malı olan bu mitologya, yani mitoloji, Avrupa’yı Avrupa yapan kültürün temeliydi. Sümerlerden başlayan bu mitologyayı sırasıyla Grekler, Romalılar ve Rönesans’la birlikte Avrupalılar benimsedi ve onu sanatlara, bilimlere dönüştürdüler. O yüzden de mitologyayı bilmeden Batı kültürünü, yani edebiyatını, sanatlarını, felsefesini anlamak olası değildir.
Şimdi mitolojiyi kabaca anlatabilmek için şöyle bir örnek vereceğim: Yıllar önce İstanbul’da, bir yolcu gemisinde dört-beş yaşlarında bir kız çocuğunu, geminin arkasında dönen pervanenin oluşturduğu köpüklere büyük bir ilgiyle bakarken gördüm… Birden, “Anne!” diye bağırdı çocuk. Eliyle köpükleri göstererek “Bunlar ne?” diye sordu. Annesi de biraz düşündükten sonra “Ha, o köpükler mi?.. Balıklar çamaşır yıkıyor da ondan kızım!..” dedi.
Çocuk birden gülümsemeye başladı mutluluktan!.. Çünkü o anda kafasını karıştıran o büyük sorusuna, bir “efsane” yani bir “mitos” aracılığıyla yanıt bulmuş, rahatlamıştı…
İşte binlerce yıl önceki atalarımız da, daha bilim oluşmadığı için, dünyayı bu beş-altı yaşındaki çocuğun gözleriyle görüyor ve onun düzeyindeki aklıyla dünyamızı yorumlamaya çalışıyorlardı. Bu yüzden de anlayamadıkları doğa varlıklarını ve doğa olaylarını tanrılaştırıyor ve canavarlaştırıyorlardı. Sonra da onları çocuksu akıllarıyla bir “mitos”a yani bir “masal”a dönüştürüyorlardı. Böylece insanoğlu, durmadan kendine sorduğu sorulara, ürettiği efsaneler (mitoslar) yoluyla yanıtlar arıyordu…

Devamı www.01.AVRUPA-KULTUR.eu adresinde