OSMAN ÇUTSAY / IŞIN TOYMAZ
FRANKFURT – Kurucusu olduğu ve 23 yıl yönettiği Türkiye Araştırmalar Merkezi ile on yıllarca Türkiye ve Türk toplumu konularında Almanya’da ilk başvurulan isimler arasında yer alan Prof. Dr. Faruk Şen, yeni çalışmalarının içinde ve yeni projeler öncesinde, Avrupa ve Almanya’daki çeşitli gelişmeler karşısında endişeli olduğunu gizlemedi. Türk Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Prof. Dr. Şen, bir dizi görüşme ve konferans için bulunduğu Almanya’da, hafta.eu’nun sorularını yanıtladı.
– Buradaki genç kuşak Türkler, belki Türkçe konuşuyor, ama bu dille arasına büyüyen bir mesafe de koyuyor. Berlin’in, yani Alman siyaset sınıfının bu gelişmeden hiç memnun olmadığı söylenebilir mi? Burada Türkçe ve Türkçeli büyük kitle ile Alman siyaseti arasında nasıl bir gerilim hattı oluşuyor sizce?
FARUK ŞEN – Biz, TAVAK olarak, Avrupa Birliği (AB) için bir araştırma yapıyoruz. “Türklerin 2030 yılındaki konumu ne olacak?” konulu bir araştırma bu. Bir ara Angela Merkel hep 2030’u hedef alıyordu ya… Münster-Ahlen’da bunu yaptık. Yakında yayımlanacak. Şu ortaya çıktı: Almanya’daki Türk, Alman olmuyor. Almanya’daki Türk, yaşadığı kentle özdeşleşiyor. “Ben Ahlen’li bir Türk’üm” veya “Ben Duisburg’lu bir Türk’üm” diyor.
Ama son zamanlarda başka bir konu ortaya çıktı: “Ben Duisburg’lu Müslüman bir Türk’üm“ diyorlar mesela. Eskiden Türkler hafta sonlarında diskoteğe giderdi. Bizim diskoteklere. Bochum Taksim gibi. Gençlerimiz orada Michael Jackson yerine Sezen Aksu ile oynardı. Aynı genç orada içkisini içer, kız arkadaşıyla flört eder vs., fakat ertesi sabah sahur yemeğini yiyip orucunu da tutardı. Müslümanlığını ilan etmek için değil. Almanlara “Ben senden ayrıyım” mesajını vermek için. Durum değişiyor.
AB İÇİNDE MÜSLÜMAN NÜFUS
– Nedir değişen?
FARUK ŞEN – Şimdi 2030’da İslam ne olacak? Müslüman toplum dinini de kabul ettirecek, çocuk yuvasından hastaneye kadar, hepsini kuracak, tabii kendi içinde büyük ayrışmalar olmazsa… Sarkozy’nin tezi, “AB bir Hıristiyan değerler topluluğudur, Müslümanlara yer yok” idi, işte bu konuda maalesef yanıldılar. 505 milyonluk AB’nin içinde 22 milyon Müslüman yaşıyor. Bu da az bir sayı değil.
İkinci bir konu: Mağrip devletlerinden sonra en çok nüfus, 5,7 milyonla Türkiye kökenli Müslümanlardan oluşuyor. Bir başka pilot araştırmamız daha vardı: Ruhr Havzası’nda 5,1 milyon insan yaşıyor, bunların 1,1 milyonu Müslüman. Bu araştırmaya ara verdik.
– Neden ara verdiniz?
FARUK ŞEN – Şu anda ipler o kadar gerildi ki, hava değişsin diye beklemeye karar verdik. Avrupa’da şu sıralarda İslamofobi’den çok Türkofobi’ye geçiş var. Türk düşmanlığı İslam düşmanlığını geçti. Türk düşmanlığı beni çok daha fazla etkiler. Müslüman düşmanlığını sonuçta en az 22 milyon kişi paylaşıyor Avrupa’da. “Biz teröre bulaşmadık” diyerek kendimizi Müslüman düşmanlığından uzak tutabiliriz, fakat Türk düşmanlığının hedefi olmaktan kurtulamayız. Kendimizi bundan arındıramayız. Buna bir çare bulunması lazım.
TÜRKÇÜLÜK TÜRKOFOBİ’NİN İLACI DEĞİL
– Siz Türk milliyetçiliğinin dışında bir arayış öneriyorsunuz ama, öyle mi?
FARUK ŞEN – Evet, benimkisi Türk milliyetçiliğinin dışından bir bakış. Ama Türklere olan tepkinin bu boyutları da görülmeli. Türkiye’nin böyle bir gelişmenin içinde olmaması lazım. Türkofobi beni çok rahatsız ediyor. 2008’de Ludwigshafen’da 10 Türk yakıldığı zaman biz Angela Merkel’e gittik ve “30-40 Türk multiplikatörle bir toplantı yapın” dedik. Merkel bunu yapmadı. Dönemin Devlet Bakanı Maria Böhmer’e zarar gelmesin diye. Buna karşılık Recep Tayyip Erdoğan çok akıllı bir çıkış yaptı. Köln’e geldi, 16 bin kişilik bir salon toplantısı yaptı, “Asimile olmayın, ülkemiz arkanızdadır” dedi. Türklerin kalbini kazandı.
– Temelde AKP politikalarına eleştiren, onlara şiddetle karşı çıkan sosyal demokrat bir araştırmacı-yazar olarak, sosyal demokrasinin tarihsel bir fırsatı bu konuda da kaçırdığını mı düşünüyorsunuz?
FARUK ŞEN – Galiba CHP’yi biraz eleştirmek gerekecek. CHP’nin dört konuda bir politikası yok. Bir: CHP’nin bir dış politikası yok. AKP ve Erdoğan’ın ise sakat da olsa bir dış politikası var. İki: CHP’nin bir AB politikası yok. Üç: Türkiye’deki CHP’nin bir sosyal politikası yok. Dört: Bir ekonomi politikası yok. Bir de önemli bir ek konu var: Dünyada, nüfusuna oranla kendi toprakları dışında en çok göçmeni yaşayan ülke Türkiye. 5,7 milyonu Avrupa’da olmak üzere 7.6 milyon Türk kendi ülkesi dışında yaşıyor. Bu meseleyi kitaplaşan bir çalışmamızda incelemiştik: “Dünyada Türk Olgusu“. İşte bunların karşısında CHP’nin bir politika oluşturması lazım.
– “Bugüne kadar göremedik o politikayı” mı diyorsunuz?
FARUK ŞEN – Yani inşallah olur, Tanrı’dan ümit kesilmez. Bazı girişimler yapılması, bazı adımlar atılması lazım. Öyle diyelim…
AVRUPA TÜRKLERİNİN TEMSİLCİLERİ
– Peki sizin gibi, AB’yi içinden ve bu kadar iyi bilen birine, hiç bu konularda danışılmıyor mu?
FARUK ŞEN – Ben ayda bir gidip Kemal Kılıçdaroğlu Bey’le görüşüyorum. Dilimin döndüğü kadar anlatıyorum. Mesela şu Avrupa’dan Türkiye Meclisi için 30 milletvekili meselesi… Bu 30 sayısı önemli. Ama ben bunların bölgelerden seçilmesi gerektiğini bildirmiştim. Kuzey Ren Vestfalya eyaletinden 4 milletvekili, Baden-Württemberg’den 3 milletvekili falan… Şimdi bu Türkiye listesi sakat.
– Neden?
FARUK ŞEN – Çünkü hepsi Berlin’den de olabilir. İnsanlarımız, tanıdıklarını, yakınlarındakini temsilci seçmeli. Bu eksikliklerin sonuçları ortada. Baksanıza, bir Mustafa Yeneroğlu, AKP milletvekili, göç ve diyaspora konularında partisini sürüklüyor. Bu işleri bir tek kişi de yapabilir. 10 kişi olsa yıkar orayı. Buradan giden insanlar, buradaki meseleleri, Ankara’dakilerden çok daha iyi bilir.
– Peki, CHP’nin Almanya’da Almanya’yı hiç tanımayan insanların eline bırakılmasının nedeni sizce ne?
FARUK ŞEN – Bu, çok büyük bir hatadır. Bu kadar söylemiş olalım.