Sağ terör ve göz ardı edilen ‘bir yaman çelişki’

IŞIN TOYMAZ

STUTTGART – Almanya’da yüksek bir oy oranıyla parlamentoya girmeyi başaran AfD ve sağ popülizmin yükselişi sürerken, geçmişteki sağ şiddet olaylarının da yeni yeni bilançoları çıkarılıyor. Stuttgart’taki Literaturhaus salonlarında,Baden Württemberg Demokrasi Merkezi bünyesindeki “Leuchtlinie” tarafından ekim ayı sonunda düzenlenen bir çalıştayda, ırkçı katillerin kimlikleri “toplumun adeta gözüne sokulurken”, kurbanlar hakkındaki şaşırtıcı bilgisizliğin sürdüğü, bunun da artık çözümlenmesi gereken bir sorun olduğu vurgulandı.

“Sağ Şiddet Mağdurlarının Tarafındayız” sloganı ile Edebiyat Evi salonlarında düzenlenen çalıştayda, uzmanlar, ırkçı şiddetin 2016 yılından itibaren radikal bir şekilde tırmanışa geçtiğini da bildirdiler. Çalıştayda söz alan psikolog Jochen Kramer “Irkçı ve aşırı sağ şiddetle karşılaşanlar, yaşadıklarını anlattıklarında kuşku ile karşılanıyorlar” dedi. Bazı uzmanlar da Almanya’daki sağcı şiddet faillerini kamuoyunun görmesi için özel bir çaba harcandığını, kurbanların ise neredeyse görmezden gelindiğini hatırlattılar. Irkçı terör örgütü NSU’nun katlettiği kurbanların yakınlarına yönelik tutumun çirkin bir örnek olduğuna işaret eden uzmanlara göre, polisin asılsız ve haksız ithamları biraz da bu “görmezlikten gelme siyasetinin” bir sonucu. Almanya’da aşırı sağ şiddet  kurbanlarına, maruz kaldıkları şiddetin yanı sıra böyle bir kuşkuyla da yaklaşılmasının bu insanları “bir kez daha fazla mağdur ettiği” saptaması ise genel kabul gördü.

ARTIK IRKÇILIK KURUMSAL VE ENTELEKTÜEL

Çalıştaya katılan Dortmund Üniversitesi öğretim görevlilerinden Dr. Kemal Bozay Almanya’da ırkçı saldırıların baştan beri varolduğunu, ancak son yıllarda özellikle de NSU cinayetleri ile birlikte şekil değiştirdiğini söyledi. Gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulunan Dr. Bozay, bugüne dek hep bireysel ırkçılıktan söz edildiğini,oysa konununartık üç boyutlu bir hale geldiğini, bireyselliğin dışındaki ayakları kurumsal ve entelektüel ırkçılığın oluşturduğunu savundu.

“Die haben gedacht, wir waren das” (Adamlar,Biz Yaptık Sandılar) başlıklı ilgiyle karşılanan ve hemen ikinci baskısı yapılan bir “ortak kitap”ta göçmenlerin sağ terör ve ırkçılık karşısındaki konumlarınıçeşitli imzalarla işleyen araştırmacı-yazar Dr. Kemal Bozay,korkutucu süreci şu sözlerle değerlendirdi:

“Aslına bakılırsa Almanya’da aşırı sağcı, ırkçı örgütlenmeler herzaman vardı. Belli bir noktadan sonra değişik bir hareketlilik ortaya çıktı. NSU bunun en bariz örneklerinden biridir. Bizim 90’lı yıllarda da yaşadığımız ırkçı saldırı dalgası vardı. Örneğin Sollingen, Hoyersverda ve Mölln’deki mültecilere, göçmenlere, Türklere yönelik ırkçı kundaklamalar ve daha birçokları. Irkçı ve faşizan örgütlenmeler üzerine tartışırsak, ırkçılığın temeli üzerine tartışmak zorundayız. Çünkü bu toplumda insanlar değişik değişik ırkçı saldırı formlarıyla karşı karşıya kalıyorlar. Ona karşı da bir tutum sergilenmesi çok önemli. NSU çok hassas bir konu. 2011 yılında ortaya çıktığında toplumda bir şok etkisi yarattı. Ancak konunun takibatı açısından zayıflıklarla karşı karşıya geldik. Örneğin konu şeffaf bir biçimde ortaya serilmedi. Şu anda konunun hukuksal boyutu tartışılıyor. İşin politik sonuçları ve toplum üzerindeki etkileri ise kısmen tartışılıyor.

“GÖÇMENLER KAYGILI”

NSU Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nun son raporunu okudum. Raporda konunun öznesine inilmiyor, sonuçlar başka yerlerde görülüyor. Bu da göçmenler arasında kaygıyı derinleştiriyor. Irkçılık ve faşizan hareketin güçlenmesi, şovenizmin güçlenmesi, göçmenler arasında toplumdan geri çekilmeye yol açıyor. Göçmenler ne kadar çok ırkçı deneyim yaşarsa, özellikle genç göçmenler kendilerine o kadar yeni özneler ve kimlikler yaratmaya başlarlar. Sadece Almanya’da değil, Avrupa’da yeni bir sağ polis hareketi söz konusu. Bunu ortaya çıkaran siyasal, sosyal ve ekonomik nedenler var. Göç ve mülteci dalgası en önemli korkuyu yaratıyor.

“SÖYLEMLER RADİKALLEŞİYOR”

Almanya’da şimdiye kadar sağ popülist hareketler marjinal kalıyordu ama artık yeni bir formasyon etrafında biraraya geldiler. Avrupa’da söylemler daha da radikalleşiyor, buna karşı tutumun da daha sağlıklı sergilenmesi gerekiyor. Bugüne dek bireysel ırkçılıktan söz ediyorduk. Şimdi ise kurumsal ırkçılıktan söz edebiliyoruz. Yani kurumlardaki ırkçılık ve yasalarda yer alan kısmı. Göçmenlerin eşit statülerini engelleyen olgular da söz konusu. Bu ayrımcı politikalar da bir süre sonra da ırkçı deneyim ve sonuçlara yol açacaktır. Bir diğer yeni ırkçılık modeli ise “entelektüel ırkçılık”. Toplumun ortasında filizleniyor. Entelektüel tartışmaları güçlendiriyor ve bu tartışmalar da yeni sağ popülist söylemlere yol açıyor. Örneğin Thilo Sarrazin’in tartışmalarına baktığımızda göçmenleri hedef aldığını görüyoruz. Toplumun ortasında yeni entelektüel ırkçılığın şekillenmesi toplumdaki ayrım noktasında ortaya çıkıyor. Bir arada yaşama duygusunu ortadan kaldırıyor.”

GÖKAY SOFUOĞLU: MAĞDURLAR KAYIP

Çalıştayda Almanya Türk Toplumu Başkanı Gökay Sofuoğlu da sorularımızı yanıtladı. Irkçı şiddetin faillerininadeta ödüllendirilir gibi yıldızlaştırıldığına, ancak kurbanları kimsenin bilmediğine vurgu yapan Sofuoğlu, Almanya’da aşırı sağ mağdurlarının yaşadığı dramlar ve travmaların çok fazla gündeme gelmediğini kaydetti. Sofuoğlu,şu eleştirileri sıraladı:

“Örneğin NSU davasının katilleri biliniyor, ancak kurbanları tanınmıyor. Kurbanların ailelerinin çektiği dramlar ise bilinmiyor. Bir türlü gündeme gelmiyorlar. Onların bir lobisi yok. Kendilerini ifade edebilecekleri bir yer yok. Almanya Başbakanı Angela Merkel konuyu aydınlığa kavuşturma sözü  verdi. Konu çözülmediği gibi ailelerin, mağdurların yaşadığı travmalar halen duruyor. Onların sesini duyurabilecek hiçbir gelişme de olmadı. İşte bu çalıştayla sadece NSU olayı değil, son zamanlarda gittikçe artan aşırı sağ şiddetin mağdurlarının bakış açısına da dikkatleri çekmeyi hedefliyoruz. Onların sorunlarını gündeme getirmek, siyasette ele alınarak, çözüm üretmeye teşvik etmek için mücadele ediyoruz. Çalıştayı da bununla ilgili gerçekleştirdik.

Almanya’da sağ şiddetten mağdur olanlar çok farklı kesimlerden gelse de, son dönemde başta mülteciler olmak üzere, göçmenler, Müslümanlar en çok etkilenen kesimi oluşturuyor.  Roma-Sintiler, engelliler de saldırıya uğruyorlar. Kendisi gibi olmayan insanlara karşı bir saldırı var. Günümüzde Nazi anlayışının benzerine paralel hareket ediyorlar.

NSU davasında yapılan birçok hata ve katillerin toplumsal ilgi alanında kalması ile failler neredeyse ödüllendiriliyor.  Sürekli failler ve katillerden bahsederek ırkçı şiddet neredeyse meşrulaştırılıyor. Bakıyorsunuz AfD’li siyasetçi Nazi dönemindeki askerleri övüyor, sınırda mültecilerin kurşunlanabileceği söyleniyor. Tüm bu söylemler infial yaratmıyor.

AŞIRI SAĞ DÜŞÜNCE TOPLUMUN MERKEZİNDE

Aşırı sağ düşünce  toplumun merkezine yerleşmeye başlıyor. Alman Meclisi’nde aşırı sağcı söylemleri olan 90 küsur milletvekili bizim vergilerimizle parlamentoda sırıtarak bizi nasıl dışlayacaklarını tartışacaklar. Böyle bir duruma gelindi. Avusturya’daki seçimlere bakalım örneğin. Orada da sağ popülist parti sadece oy kazanmadı aynı zamanda neredeyse koalisyon ortağı olabilecek noktaya geldi. AfD de aynı konuma gelebilir. Gelmemesi için de bir sebep yok.

Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) parti  ile AfD’nin söylemleri birbirine çok yaklaştı. Bu tehlike sadece Almanya’yı değil, Avrupa’yı hatta dünyayı ilgilendiren bir tehlike. Trump’ı bunların dışında tutmak da mümkün değil. Genelde otokrasiye doğru bir değişim var.

Bu çalıştayın amacı sağ şiddet mağdurlarına yönelik bir siyasetin geliştirilmesi. Mağdurları ön planda tutanbir katalog hazırlanacak. Bu bir talep kataloğu olacak. Bu katalogla birlikte konu siyasi sahneye de taşınacak. Siyasetin artık mağdur endeksli çalışma yapmasını ve buna bir bütçe ayırmasını sağlamak istiyoruz. Mağdurların dayanışmaya ve yardıma ihtiyacı var. Kendilerini yalnız hissetmemeleri gerekiyor. Sadece dayak yemekle ve yaralanmakla kalmıyorlar, karşılaştıkları sorunu uzun süre birlikte taşıyorlar.”

Kurbanların travmalarının vakit geçirilmeden ele alınması gerektiğine ısrarla dikkat çeken Gökay Sofuoğlu, sözlerini “Bu insanların buluşabilecekleri alanların açılması gerekiyor. Polisin, yargının ve sokaktaki insanın daha hassas duruma getirilmesi gerekiyor. Medeni cesaret gösteren insanların çoğalması gerekiyor” talepleriyle bitirdi.