BERLİN – Almanya’nın başkenti Berlin’de yaşayan 200 bine yakın Türkiye kökenli insan, sessiz sedasız bir aydınlanmacı öğrenim mucizesine de tanıklık ediyor. Cumhuriyetçi Türk aydınının efsane adlarından, büyük aydınlanmacı ve yazar Aziz Nesin’in adına kurulan bir okul, yıllardır lise mezunları çıkarıyor. Bir Alman-Türk Avrupa Okulu modeli olarak ilk kez 1995 yılında iki sınıflı bir ilkokul olarak başlayan ve 2001’de “Aziz Nesin Grundschule” adını alan bu modern öğrenim kurumunun geçen yıllar içinde başarıyla geliştirildiğine dikkat çeken okul müdürü Demet Siemund’a göre, ulaşılan nokta, tesadüf değil. Okul müdürlüğünü 2008 yılında üstlenen Siemund, Almanca ile Türkçenin yanında başka dilleri de kolayca öğrenebilen gençlerin, bu okuldan çıkınca hayatta çok daha başarılı olabileceklerini kaydederken Türkçenin ne denli büyük bir avantaj olduğunun da ortaya çıktığını bildirdi. Demet Siemund, Berlin’deki bu özgün aydınlanma mucizesinin nesnel temellerini değerlendirerek yanıtladı.
- Nasıl bir okul konsepti bu, amaçları neler? Sizce ne gibi ayırıcı özellikleri var?
DEMET SIEMUND – Berlin’deki Avrupa Okulları konseptinin, Almanya’da başka bir örneği yok. Okulumuz Berlin’deki Avrupa okullarından biri. Çocuklar en iyi bildiği dile göre, anadil ve eşdil olarak iki gruba ayrılıyorlar. Bizim okulumuzda anadil ve eşdil olarak tanımlanan dersler Türkçe ve Almanca. Her çocuk hem anadilini hem de diğer dili okulumuzda öğreniyor. Okulumuzdaki öğrenciler sadece iki dili öğrenmekle kalmıyor, aynı zamanda bu iki dil değişik branşlarda ders dili olarak kullanılıyor. Berlin’deki bazı okullarda derslere Türkçe ve Almanca konuşan öğretmenler beraber giriyorlar. Bizde böyle bir durum yok. Örneğin, çocuklar Matematik dersini Almanca konuşan öğretmenden alıyorsa, orada Türkçe konuşan öğretmen bulunmuyor. Hayat Bilgisi dersinde ise sınıfta ders veren yalnızca Türkçe konuşan öğretmen.
Ayrıca Berlin’deki bazı özel ve devlet okullarında da seçmeli ders olarak haftada birkaç saat (çoğunlukla iki saat) Türkçe dersi veriliyor. Bizim okulumuzdaki anadil ve eşdil dersleri zorunlu dersler.
Okulumuzun konseptinde öğrencilerin iki dilde yetkinleşmesi ve iki kültürle de kendini özdeşleştirebilmesi hedefleniyor. İnterkültürel, başka kültürlere karşı hoşgörülü, kendini Avrupa toplumlarının bir parçası hisseden öğrenciler yetiştirilmesi de okulumuzun amaçları arasında. Berlin müfredatında tanımlandığı gibi, demokratik ve bilimsel eğitim, ilkelerimizin başında gelmektedir. Biz araştıran, sorgulayan, düşüncelerini özgürce dile getirebilen, başka düşüncelere saygılı öğrenciler yetiştirmek istiyoruz.
DİN DEĞİL, BİLİM: BAŞARI ORTADA!
- İslami özel okullardan nasıl bir farkı var bu “laik okulun”? Sistem içinde başarılı olma şansı nedir?
DEMET SIEMUND – Berlin’de sadece bir özel İslam Okulu var. Bizim okulumuz devlet okulu ve okulumuzun amaçları arasında öğrencileri İslami değerlere göre eğitme gibi bir amacımız yok. Biz bütün dinlere eşit mesafedeyiz. Okulumuzda din dersi verilmiyor. Veliler isterlerse çocuklarını “Humanistischer Verband Deutschland” tarafından görevlendirilen öğretmenlerin verdiği Ahlak Bilgisi (Lebenskunde) dersine gönderebiliyorlar. Haftada iki saat olan bu seçmeli derste öğrencilerimiz hümanist ahlaki değerleri öğreniyorlar. Ayrıca bu derste çocuklar dünyadaki öbür dinler, inançlar ve ateizm hakkında da bilgi ediniyorlar.
Berlin’de her yıl tüm okullardaki 3. sınıf öğrencileri için karşılaştırma sınavı yapılıyor. Okulumuz öğrencileri bu sınavlarda çoğunlukla Berlin ortalamasının üzerinde sonuç alıyorlar. 6. sınıftan sonra okulumuzdan mezun olan öğrenciler isterlerse, aynı konseptte 13. sınıfa kadar okuyabiliyor ve lise bitirme sınavlarını (Abitur) yazabiliyorlar. Ortaokul (7-10) ve lisedeki (11-13) öğrencilerimizin not ortalamaları da standart eğitim veren sınıflardan daha yüksek; Abitur ortalamaları da öyle. Birçok mezunumuz üniversitede okuyor.
- Bu okul Türkçeli azınlığa nasıl bir örnek olabilir? Berlin’deki böyle bir deneyimin Almanya geneline yayılması sizce mümkün mü?
DEMET SIEMUND – Okulumuza her yıl değişik eyaletlerden öğretmenler, konsepti yerinde görüp incelemek amacıyla geliyorlar. Konseptimizi iki dilli eğitim için örneklerden biri olarak değerlendiriyorlar. Okulumuz velilerin girişimleriyle kuruldu. Bizim okul konseptimizin Almanya geneline yayılması öncelikle Türkçe konuşan velilerin ikidilliliğin önemini kavramasıyla yakından ilgili.
İKİ YARIM DİL, BİR TAM DİL ETMEZ
- Aziz Nesin Okulu’ndan, gerek Türkçe konuşan azınlık toplumu gerekse anadili Almanca olan çoğunluk toplumu açısından çıkarılacak ne gibi dersler var?
DEMET SIEMUND – Bir kere her iki toplumun da şunu bilmesini isteriz: İki yarım dil bir tam dil etmiyor. Almancadan ya da Türkçeden birini anadili gibi konuşamayan çocuklar eğitim hayatlarına zaten dezavantajlı başlıyorlar ve bu durum okul yıllarında çözüme kavuşmazsa yarım dilli olma sorunu derinleşiyor. Bu da ileride yetersiz eğitim, işsizlik, uyumsuzluk gibi toplumsal sorunlara neden oluyor.
Bir dili iyi bilen çocuklar öbür dili öğrenmede zorluk çekmiyorlar. Çoğu Türk ailelerinin evlerinde konuştukları Türkçe yüzeysel ve yetersiz. Bu ailelerde, eğer doğru bir Almanca da konuşulmuyorsa, iki dili de yarım konuşan, gerçekte iki dili de anadili gibi konuşamayan çocuklar yetiştiriliyor. Ve bu çocuklarımız okula başladıklarında kendilerini anlatmakta zorluk çekiyorlar. İşte bizim okulumuzun konseptinin önemi burada ortaya çıkıyor. Öncelikle, Almancası zayıf olan, Türkçeyi anadili olarak öğrenmiş bir çocuk standart okullarda eğitim hayatına baştan dezavantajlı başlarken, bizde bu durum ortadan kalkıyor. Bu öğrenciler anadillerini okulumuzda geliştirirken, Almancayı öğrenmekte de zorluk çekmiyorlar. Öğrencilerin okuma yazmayı ve yazı dilini iki dilde de öğrenmeleri, her iki dili de iyi bilmeyen öğrencilerin gelişimine katkıda bulunuyor.
Okulumuzun varlığı, anadili Türkçe olan çocuklara, standart okullara giden anadili Almanca olan çocuklarla eşit koşullarda okula başlama ve eğitim görme olanağı sağlıyor.
Çocuklarını bizim okulumuza gönderen Alman (ve Türk-Alman) ailelerin çocukları da, iç içe yaşadıkları Türklerin dilini ve kültürünü daha iyi anlama olanağına sahip oluyorlar. Bugün birçok iş alanında Almancaya ek olarak Türkçeyi de bilmek bir avantaj.
FOTOĞRAFLAR: Hüseyin İşlek arşivi