Almanlar çoktan Türk lezzeti bağımlısı oldu bile

IŞIN TOYMAZ

FRANKFURT – Avrupa’daki Türk gıda sektörü son yıllarda gömlek değiştiriyor. Göçün ilk yıllarında müşterilerinin büyük oranını Türklerin oluşturduğu Türk marketlerin bugün müşterilerinin yarısını Almanlar ve Müslüman olmayanlar oluşturuyor.

TAVAK’ın (Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı) sektöre özel 2015 yılında yaptığı bir araştırma, ciddi bir entegrasyon sürecinin bu sektörde zaten yaşandığını hatta büyük ölçüde de sonuçlandığını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre Avrupa’daki Türk girişimcilerin yapısında özellikle Türk gıda maddeleri ithalatçıları, satıcıları ve tüketicileri çok büyük rol oynuyor.

AB sınırları içerisinde Türk gıda sektöründe 146 bin girişimcinin çalıştığı, Avrupa’daki Türk hanelerinin yıllık gıda harcamasının ise 14 milyar 560 bin avro olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamlar Avrupalı Türk tüketici potansiyelinin Türk gıda sektörü için önemini de vurguluyor. Avrupa’da 10 binden fazla Türk bakkalı, marketi ve süpermarketinin bulunduğu da veriler arasında yeralıyor.

Avrupa’daki Türk tüketiciler, 45 yıldır sektörde varlık gösteren ve “Ne sunarsam sunayım, nasıl olsa alıcısı var” zihniyetiyle hizmet veren Türk marketlerine ve benzer işletmelere yavaş yavaş sırtını dönüyor. Türk tüketiciler, ürün çeşitliliği, ekonomik fırsatlar sunan, özel müşteri servisleri gibi birçok konuda avantajlar sağlayan marketleri tercih ediyor.

Her geçen gün biraz daha bilinçlenen ve Türk marketlerinde Avrupa standartlarını talep eden Avrupalı Türk tüketici, bununla birlikte Türk gıda ürünlerine yönelik aileden gelen alışkanlıklarını büyük ölçüde korumaya devam da ediyor. Yine TAVAK’ın araştırmasına göre Türk gıda sektöründeki müşteri yapısı değişime uğrasa bile, Türk müşteri potansiyeli önemini koruyor. Araştırmadan çıkan sonuca göre son yıllarda açılan yeni işletmeler, özellikle Türklerin yoğun olarak yaşamadığı semtlerde açılan bakkal dükkanları, ağırlıklı olarak Türk olmayan müşteriye hizmet verse bile, Türk gıda sektörünün Türk müşterisiz tasavvur edilemeyeceği yönünde.

Sektörün sorunlarının ve öneminin hem Türk hem Alman hükümetleri tarafından fark edilmesini ve sektörde iyileşme ve gelişme sağlamak üzere “Avrupa Türk Gıdacılar ve Perakendeciler Platformu” (ATGPP) etkin çalışmalar sürdürüyor.

Avrupa’daki Türk gıda sektörü ve Türk marketlerin son durumunu ATGPP Koordinatörü Volkan Aydın’a sorduk. Tam 4 yıl önce 15 kişi ile kurulan ve bugün temasta bulunduğu kişi sayısı 8 bin 300 kişiye ulaşan ATGPP’nin fikir babası Aydın ile sektöre dair gelişmeleri ve sorunları konuştuk.

Volkan Aydın, farklı şehirlerde gönüllü olarak yıllarca sektörün daha iyi olmasını isteyen ve bu doğrultuda çalışma yapanların buluştuğu bir platform olan ATGPP’nin beklentileri aşan gelişme gösterdiğine dikkat çekiyor. Aydın, Avrupa’nın her ülkesinden ve zamanla birçok dünya ülkesinden idealist ve sektörün gelişmesini isteyen katılımcılarla genişlediğini kaydeden Aydın, platformu şöyle tarif ediyor:

“Çözüm odaklı hareket ederek Avrupa Türk Gıdacıların daha güçlü olması için mücadele eden kişi ve firmaların buluşma, fikir alışverişi, bilgi paylaşımı yaptıkları, sorunların tartışıldığı Avrupa’daki tek Platform ATGPP’dir. Birçok ilke imza attık. Sektörün gelişmesine ihtiyacı olan çalışmaların temellerini oluşturduk, yaygınlaşması için mücadele ettik. Avrupa gıda sektöründeki elemanların kalifiye olmasına dikkat edilmesi, marketçi, toptancı ve üreticilerin daha verimli birlik içerisinde hareket etme çalışmaları temel faaliyetlerimizi oluşturuyor.”

Türkiye’deki Yayla Bakliyat’ın Avrupa Bürosu Proje Sorumlusu da olan Volkan Aydın marketlerdeki ürün sunumundan, kalitesine, marka yerleştirmelerinden fonda çalınan müziğe, hatta markette yayılan kokulara dek birçok konuda özeleştiri de yaparak sorularımızı yanıtladı.

SEKTÖR KADERİNE TERK EDİLMİŞ DURUMDAYDI

  • Avrupa’daki Türk gıdacılar demek ki  ATGPP’yi uzun süredir bekliyorlarmış. Bu kadar kısa bir sürede 15 kişiden 8 bin 300  gibi bir rakama nasıl yükselebildiniz?

VOLKAN AYDIN – Sosyal platformun da desteği ile bu rakama ulaştık. Platformumuzun facebook sayfası sektörün fikir alışverişi yaptığı, son derece verimli bir alan haline geldi. Avrupa’da da birçok ülkede temasta olduğumuz kişi ve kuruluşlar var. Evet bu kadar hızlı büyümesinin bir nedeni var gerçekten de. Avrupa’da 45 yıldır Türk gıda sektörü için hiçbir şey yapılmıyordu. Sektördekiler el yordamı ile ilerliyorlardı ve kaderlerine terk edilmiş durumdalardı.

Bir zamanlar Türk İmport derneği vardı şimdi yok. Bundan 20 yıl önce Türk toptancıların kurduğu bir dernekti. Ama zamanla yok oldu. Açıkçası Avrupa’da Türk gıdacıların bir araya gelmesi için bugüne dek hiçbir şey yapılmamış. Tamamen başıboş bırakılmış bir sektör. ATGPP ile özellikle perakendecilerin ve gıdacıların eğitim ve vizyonu üzerine faaliyet gösteriyoruz. Ticari bir amaç gütmüyoruz. Hedef sektörü hak ettiği düzeye çekmek ve Türk gıdacıları bilinçlendirerek, ayağa kaldırmak. Bağımsız bir hareket bu. Gıdacılar, toptancılar, marketçiler, üreticiler, market yöneticileri, alım müdürleri, satış müdürleri , elemanlarla ile sık sık fikir alışverişinde bulunuyoruz. Kısacası ATGPP, Türk gıdacılar sektörünün iyileştirilmesi ve canlandırılması ve Avrupa standartlarında benzerleri ile yarışacak noktada yer alması için var.

AVRUPA STANDARTLARINDA KURULUŞLARIMIZ VAR

  • Avrupa’daki Türk marketleri 45 yıl sonra sizce arzulanan noktaya geldi mi ya da yaklaştı mı?

VOLKAN AYDIN – Bu konuda henüz genelleme yapamayız. Bir taraftan çok başarılı bir taraftan da yapılması gereken bir sürü iş, çözülmesi gereken birçok sorun var. Rewe ve Edeka gibi marketlerle yarışacak düzeyde marketlerimiz var. Elbette Avrupa standartlarında işyerlerimiz de, kuruluşlarımız da var. Baktat gibi firmalar bunu yapıyor. Alman standartlarına, sektörün kurallarına uyarak çalışmayı prensip edinmiş durumdalar.

Diğer taraftan market olarak Stuttgart’ta Yazgülü ve Köşem marketleri, Berlin’de Öz Gıda ve Bolu Marketler, Euro Gıda, Ludwigshafen’da  Doğan Mega Center, Remscheid’da, Erciyes, Münih’te Verdi Market, Düsseldorf’ta Marketim, Hamburg’da Adesa, Köln’de Karadağlar, Frankfurt’ta da İntermarkt, Tansaş başarılı marketçiliğe örnek gösterilecek bazı işyerleridir.

  • Neden Avrupa standartlarına uymaya özen göstermiyoruz? Bizi ne tutuyor?

VOLKAN AYDIN – Çünkü standart çalışmayı bilmiyoruz. Kısa yoldan para kazanmak istiyoruz, vizyonumuz yok, kazancımızı işimize yatıracağımıza, ev, araba alıyoruz. Uzun vadeli düşünemiyoruz.

Çok çalışmak lazım. Market sahipleri kazandıkları parayı işlerine de yatırmalı. Kalifiye eleman çalıştırmalılar, kendilerini ve işyerlerini sürekli yenilemeliler. Babasından amcasından gördüğü gibi, hatırında kaldığı kadarıyla market kuran ve böyle de işletenler var. Ama elbette bu hepsi için geçerli değil.

ETNİK PAZARIN EN BÜYÜĞÜYÜZ

  • Türk gıda sektörüne yönelik yapılan araştırmalara baktığımızda, milyarlarca avroluk cirodan söz ediliyor. Eğitim yok, vizyon yok, ama para var. Yarım asırlık Avrupa’daki Türk gıda sektörünün gücüne güç katmak için ne yapmak gerekiyor?

VOLKAN AYDIN – Birincisi etnik pazardaki en büyük ve en iyi oyuncu biziz. Bunu bir meslek olarak görüp, kurallara uyarsak örneğin Almaya’da sadece Türklere değil 80 milyona hizmet edecek güce kavuşabiliriz. Rewe, Edeka gibi devlerin yanına oturmamız çok mümkün.

Alman marketler devi Rewe’nin örneğin etnik pazara ilgisi var. Müşterisini alıştırmak için çalışmalar yapıyor. Netto, Baktat ürünlerini online üzerinden satıyor. Hem ithalatçılar hem üreticiler hem de aracılar için son derece önemli bir kanalın açılması da mümkün.

Avrupa’daki Türk gıda sektörünü tüm detayları ile ortaya seren hiçbir analiz yok. Ne Türk tarafı ne de Alman tarafı bu gücün tam olarak farkında. Oysa istihdam yaratması açısından Almanya adına son derece önem taşıyan bir sektör. Türkiye açısından da hem üretici hem de ihracat noktasında önem taşıyor. Her iki ülkenin de bu alana yönelik geliştirdiği politikalar yok. Bu dağınık gücü toplayıp, yönlendirmek gerekiyor.

ATGPP olarak halen bir platform olarak çalışıyoruz ama yakın zamanda  dernekleşmeye, örgütlenmeye gidiyoruz. Türk ve Alman kuruluşları ile Alman Sanayi ve Ticaret Odaları (IHK) ile ortak projeler geliştirip, Türk marketlerini geliştirmek ve daha iyi işlemesini sağlamak, olanların ise sıkıntılarına çözüm yaratmayı hedefliyoruz. Derneği kurma amacımız Avrupa’daki Türk gıda sektörünün gelişmesini sağlayıcı calışmalar yapmak, var olan sorunlara çözüm üretmek ve projelerle vizyon doğrultusunda çalışmak. Araştırmalar yapmayı hedefliyoruz. Yani sektörün fotoğrafını çekmek istiyoruz. Araştırma ve veri yoksa hiçbir şey inşa edemezsiniz.

“45 SENELİK SEKTÖRÜN DERGİSİ YOK”

İtalya’nın dünya ükelerine sattığı gıda ve gıda ürünleri 129 milyar Euro civarında. Buna karşılık Türkiye’nin Almanya’ya toptan ihracatı sadece 15 milyar dolar. Oysa Türk gıda sektörü daha da büyüyebilir. Doğru adımlarla sağlıklı ilişkilerle kısa, orta ve uzun zamanlı planlamalarla çok daha fazla ürün Türkiye’den Avrupa’ya satılabilir. Bakın Almanya’da 900 bin vegan var.  Sektörün 16 dergisi var. Bizim sektörün 45 senelik geçmişe rağmen tek bir dergisi yok.

Almanya’da hem Türklerin hem de Almanların yakından tanıdığı marka Gazi’ye bakalım. Neden bu kadar başarılı olmuş? Türklere Türk ürünlerini satıyor ama sahibi İspanyol. Türklerin göremediğini gördü. Mallarını fason yaptırıyor. Kendi fabrikası yok. “Deha” diyebiliriz onun için. Şirketi, Türk marketleri ile büyüdü. Alman marketlerine de girdi. Şimdi tam olarak bilemesem de 45 civarında ülkeye ihracat yapıyor. İşte bu eğitim ve vizyondur! Bunu bir İspanyol yapıyor. Bunu biz sucukta yaptık. Egetürk Avrupa’da birinci sıraya oturan marka. Daha iyisini yapabiliriz.

  • Avrupa’daki gıda fuarları Türkiye ve Türk gıda sektörü için önemli bir fırsat kapısı değil mi?

VOLKAN AYDIN – Dünyadaki bütün fuarlar bizim için bir şans. Ama fuara katılmakla iş bitmiyor. Kendinizi iyi tanıtmanız ve pazarlamanız gerekiyor. İşte bu noktada Türkiye sınıfta kalıyor. Bazı Asya ülkeleri bile sunumda bizi geçiyor. İtalyanlar mükemmel tanıtım yapıyor. Köln’deki Anuga fuarına katılımı İstanbul Ticaret Odası organize ediyor. Ancak çağa ayak uydurmaları gerekiyor. Türkiye’den buraya katılanlar sanki çay sohbetine gelmiş gibiler. Bu fuarlara doğru insanların gönderilmesi gerekiyor. Dil bilmeleri gerekiyor. Sektörü iyi tanımaları gerekiyor.

  • Projektörleri Avrupa’daki Türk marketlerinin içine, raflarına, personeline, genel atmosferine ve ürün kalitesi ve sunumuna çevirelim biraz da. Müşterilerinin neredeyse yarısını Müslüman olmayan ve Alman olanların oluşturduğu Türk marketleri yarım asır sonra Alman perakende sektörüne ayak uydurabiliyor mu?

VOLKAN AYDIN – Hayır, ne yazık ki hâlâ uyduramıyor; istisnalar var tabii ki. Üreticiden tüketiciye uzanan yolda çözmesi gereken ciddi sıkıntıları var. Standart ve istikrarlı çalışmayı bilmiyoruz.

  • Alman marketlerinde duymaya alıştığımız, enstrümental hafif batı müzikleri yerine Türk marketlerinde fonda arabesk ya da ilahi çalıyor. Tüketicinin hemen her dinden ya da ulustan olabileceğini göz önüne alırsak, arabesk ya da ilahiler sizce alıcı da ne tür bir etki yaratıyor?

VOLKAN AYDIN – Öncelikle, gıda sektörü çok önemli bir misyon. Aslında sadece ticaret de değildir. Aynı zamanda kültür elçiliğidir. Markete sadece Türkler gelmiyor. Almanlar ve farklı kültürlerden insanlar da geliyor. İzlenimlerini arkadaş çevrelerine anlatıyorlar.

Türk marketlerinde çalan müzik radyodan çalıyor. Maalesef bu konuda profesyonel bir sistem kurmuş değiller. Alman radyo ve televizyon kurumunun kesintisi GEZ giriyor devreye tabii. Bunu ödememek için böyle bir yol seçiyor olabilirler; bilmedikleri için olabilir. Ancak müşterilerinin farkı kültürlerden gelen insanlar olduğunu da göz önüne alarak, müşteri odaklı çözüm bulmalılar.

  • Tüketicilerden zaman zaman Türk marketlerinden aldıkları sebze ve meyvelerin Alman marketlerine oranla çok daha hızlı bozulduğu yönünde şikayetler geliyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

VOLKAN AYDIN – İmalattan tüketiciye uzanan yolda, ürünün zincir kırılmadan tüketiciye ulaşması gerekiyor. Üretici üretiyor. Toptancıya gönderiyor. Toptancıdan markete gidiyor, market de tüketiciye sunuyor. Bu işlem yapılırken ürünün soğuk arabalarda taşınması gerekiyor. Toptancıdan marketlere giderken soğuk araba kullanılmayabiliyor. Bir sıcak bir soğuk olunca ürünün raf ömrü de kısalıyor. Çürüme hızlanıyor. Bu zinciri kırmamaya özen göstermeleri gerekiyor. Et ve balıkta da durum aynı. Sucuk, sosis, salam, peynir, tümünde bu zincir kırılmamalı.

  • Ama kırılıyor demek ki! Bunun önlemi nasıl alınabilir?

VOLKAN AYDIN – Kontrollerle. Almanya’da kontroller o kadar sık değil açıkçası. Yakalanınca ceza alıyorlar. Ama buna razılar. Polis yazın halde kapıda durur ve her gün onlarca insanımızı yakalar. “Yatırım yapmıyorlar” diyoruz ya, işte bu da en somut örnek: Soğutucuya yatırım yapılmıyor. Sektörün kendi içinde çözmesi gereken önemli bir konu bu. Sektörün sıkıntılarını eğitimle çözmek gerekiyor. Bazı marketler ise 2. ya da 3. sınıf kalite ürün satıyor. Bu da hızlı çürümeye yol açıyor tabii.

“MÜŞTERİ KAYBETME ENDİŞESİ ALKOL SATTIRMIYOR”

  • Avrupa’daki Türk marketlerinde genellikle alkollü içecek satışa sunulmuyor. Neredeyse hiç denecek kadar az sayıda markette alkol yer alıyor. Oysa müşteri profili değişen, en az Türkler kadar Almanların da alışveriş yaptığı Türk marketleri neden alkollü içecek satmıyor?

VOLKAN AYDIN – Alkollü içecek satan Türk marketinin sayısı sizin de söylediğiniz gibi çok düşük. Ancak bu Avrupa’daki Türk tüketicinin profilini ortaya koymuyor. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Türkiye’den gelen insanlar helal olayına ağırlık verdiğinden, helal etle içkiyi de bağdaştıramadığından, markete almıyor. Marketçinin korkusu var çünkü, müşteri kaybedeceğini sanıyor. Alkolden para kazanmamayı tercih ediyor.

Ama bu ölçü değil. Sonuçta toptancılar her bölgede içki satıyor. Yeni Rakı’nın distribütörü  Alman. Alman marketlerinde Yeni Rakı’yı rahatlıkla bulabilirsiniz. Türk tüketici de gidip oradan alıyor zaten. Az sayıda alkol satan Türk marketlerinde de rakı var. Buna karşılık Alman marketlerinde Türk şaraplarını bulamazsınız. Türk gastronomisinde ise şarap ağırlıklı satış var. ATGPP olarak restoran ve döner sektörü bizde değil. Bizimki gıda sektörü, üretici, marketçi, toptancı ile sınırlı.

  • Türk marketinin örnek rafı nasıl olmalı? Biz raf yönetimini biliyor muyuz örneğin?

VOLKAN AYDIN – Raflar planograma göre yapılmalı fakat kimse planogram sistemi ile çalışmıyor. Raflar blok şeklinde olmalı. Yani kategorilere ayrılmış olmalı.Örneğin kahvaltılık ürünlerin hepsi bir arada olmalı. Reçel, bal örneğin. Bakliyatların da hepsi bir arada olmalı. Türk marketlerinde bazen bu sisteme uyulmadığını üzülerek görüyoruz. Yine rafa aynı renkte ürün yan yana konulmaz. Turşu bölümünde 5 farklı ürünün rengi yeşil ise hepsi yan yana konulamaz. Yeşilin arasına kırmızıyı koymak gerekiyor.

Baharat bölümünde ise alfabetik sıraya göre baharatları dizmekte yarar var. Marketler ürün yerleştirmede buna dikkat etmeliler. Ancak ne yazık ki marketlerde çalışanlar da vasıflı değil. Çoğu ürün çeşitlerini tanımıyorlar bile. Marketlerde işe eğitimli eleman almaları gerekiyor. Alamıyorlar, çünkü çok düşük ücret ödüyorlar, iyi para ödeyenler de bulamıyor, çünkü iyi yetişmiş eleman maalesef güven duymuyor Türk marketlerine. Eğitimliler Türk marketlerini bu yüzden tercih etmiyor zaten. İşini düzgün yapan insanlar karışık ortamlarda gezmezler. Türk marketleri açıkçası çoğunlukla “keyfe göre” işletiliyorlar.

“TÜRK MARKETLERİ SİMİT VE EKMEK KOKSA, DOLAR TAŞAR”

  • Avrupalı Türkler etlerini Türk kasaplarından alıyor. Kasap reyonunda her şey yolunda mı peki?

VOLKAN AYDIN – Türk marketlerinin ayakta durmasını sağlayan en önemli bölüm kasap reyonları. Türk tüketicinin Türk marketlerini seçmelerinde en önemli etken kasap bölümleridir. Sunum ve hijyen konusunda çok yetersiz kasaplar olduğu gibi, çok titiz ve başarılı kasap reyonları da var. Özellikle kasap bölümünde eğitimli kasaplar olması gerekiyor. Bu konuda usta kasaplar da var. Ama ne yazık ki çok az. Türklerin Avrupa’da kasap okulu kurması gerekiyor ya da proje geliştirip, meslek eğitim olanakları yaratılması gerekiyor.

  • Marketlerde sadece ürün kalitesi ve sunum değil, tüketici açısından beş duyuya da hitap etmesi çok önemli değil mi? Size başta fonda çalınan müziği sormuştum, yani marketin tüketicinin işitme duyusuna hitabını. Türk marketleri, müşterilerinin koku alma duyusunu hitap etmeyi ne derece önemsiyor?

VOLKAN AYDIN – Fondaki müzik olayında olduğu gibi bu konuyu da çözmeleri gerekiyor. Sebze bölümlerinde kalifiye elemanlar çalışmıyor. Çürümeler oluyor ve buna zamanında müdahale edilmiyor. Et ve balık reyonlarında ise doğru şekilde bakım yapmak gerekiyor. Bir de düzgün şekilde temizlenmesi şart. O koku konusunu son dönemde kısmen aştık, ama halen hissediliyor ne yazık ki.

  • Bu nahoş kokuların müşteriler için çok itici olduğunu söylemeye gerek var mı bilemiyorum. Ancak Türk marketleri koku aracılığıyla da çekiciliğini nasıl artırabilir?

VOLKAN AYDIN – Aslında en güzel kokuyu bizim marketlerde yaşayabilirsiniz. Simit bölümünde örneğin. Fırında pişirdiğinizde en güzel ortalığa yayılır. İştahı kabartır. Alman marketlerinde son dönemde fırınları ön taraflara almaya başladılar. Markete girdiğinizde rahatlatıcı bir müzik, harika bir ekmek kokusu eşliğinde üzerlerinde iş elbisesi olan elemanların güler yüzle size merhaba demesiyle karşılandığınızda, tekrar tekrar oradan alışveriş yapıyorsunuz.

Türk marketleri kendisine çekidüzen verdiği takdirde Almanların en çok ziyaret edeceği marketler arasına girecektir. Zaten düzenli çalışan Türk marketlerinin uluslararası müşteri kitlesi diğerlerine nazaran çok daha fazla ve daha çok ciro yapıyorlar.

“ALMAN ALIŞVERİŞ VE YEMEK KÜLTÜRÜNÜ ETKİLEDİK”

  • Türk gıda sektörünün, marketlerin Avrupalılara ne gibi etkileri oldu?

VOLKAN AYDIN – Örneğin Alman gıda sektörüne, Türk gıda sektörü çok ciddi etkide bulundu. Patlıcan, karpuz, biber, Türk tarzı maydanoz, dereotu, beyaz peynir ve birçok ürün Alman marketlerinin raflarında yer alıyor. Alman yemek yeme alışkanlığını etkiledik. Son beş yıldır Avrupa ulusal kültürünü, “şark kültürü” ciddi şekilde etkiliyor. Bulgur salatasını Alman marketlerinin raflarında görebiliyoruz. Almanlar bizim bulgurdan beş farklı yemek türü çıkarıyorlar. Yeme alışkanlıklarını ciddi şekilde etkiliyoruz. Sarmayı artık Alman fabrikalarında bile yapıyorlar.

Bugün Türkiye’ye turist neden gidiyor sizce? Buradaki Türklerin etkisi çok yüksek. Bundan 15 yıl sonra Alman nesli çokkültürlü yemek kültürünü talep edecek. Bu durumda sektörde en şanslı biziz burada. Türk gıda sektörünün hızla gazete ve dergisi olması lazım. Avrupa’daki Türk gıda sektöründeki iyileşme hem Avrupa’daki hem Türkiye’deki gıdacıların yüzünü güldürecek. Çiftçi, üretici, köylü kazanacak.

Ne kadar çok Türk malı ürün satarsak o kadar iyi. Ne kadar çok zeytinyağı ve  zeytin satarsak örneğin Ege’deki üretici, köylü kazanacak.

Zeytin ve zeytinyağı milli servetimiz. Türk ürünü zeytinyağına kota uygulanıyor. Bu büyük bir sorun. Avrupa’daki bazı toptancılar Portekiz’de, İtalya ve İspanya’da prina yağı denen, dokuzuncu sınıf yağ yaptırıyorlar. Buna Almanca “Oliventresteröl” (prina yağı)  deniyor.  Peki bizim bazı toptancılar ne yapıyor? Bu yağları alıp, üzerine Türkçe zeytinyağı yazıyorlar  ve Türk marketlerinde satışa sunuyorlar. Marketçiler aslında o ürünleri alıp satarak müşterilerini aldatıyorlar. Böyle değerli bir servet varken elimizde, dokunuzcu sınıf yağları marketlerimizde satarak, aslında bindiğimiz dalı kesiyoruz. Zeytinyağı ihracatçılarını arayıp yağı Avrupa’da nasıl satabileceğimizi konuşmak için çeşitli girişimlerde bulunduk. Bugüne kadar ne yazık ki sağlıklı yanıt alamadık.

Türkiye’de ekonomi bakanlığı dahil tüm Avrupa’ya ihracat yapan firmaların bu projeyi desteklemesi gerekiyor.

Biz ATGPP olarak Avrupa’da üzerimize düşen görevi elimizden geldiği kadar zaten yapıyoruz ve daha fazlasını yapmaya hazırız.