Almanya’nın Türkçe radyosu 20 yaşında bir genç artık

BERLİN – Artık 20 yaşında bir genç olarak bakılan ve 24 saat Türkçe yayın yapan Federal Almanya’nın en etkili radyosu Metropol FM, zorlu bir dönemin ardından geleceğe umutla bakıyor. Türkiye merkezli dev medya kuruluşlarının ne kadar dar görüşlü ve vizyonsuz olduğunu kanıtlayan bir öykü bu. Akın Duyar ile birlikte bu yola 21 yıl önce üniversite öğrencisiyken giren Tamer Yıkıcı Ergün, Almanya’daki Türkçenin bu bol müzikli radyo macerasını Berlin’de yayımlanan Vitrin.de adlı sitede anlattı. Gazeteci Aydın Ulun‘un sorularını yanıtlayan Tamer Y. Ergün, kaçırılan fırsatları ve bugün gelinen noktayı değerlendirdi.

HER KAPIYI ÇALDIK, KİMSE YÜZ VERMEDİ

Tamer Y. Ergün, Akın Duyar ile birlikte hazırladıkları ilk proje için birçok Türk medya kuruluşunun Türkiye’de de kapısını çaldıklarını, yatırıma davet ettiklerini ama kendilerine hiç ilgi gösterilmediğinin altını çizdi. Günümüzün deneyimli radyocusu, o günleri şöyle aktardı:

“Türkiye’de birçok dev medya kuruluşuyla görüşmeler yaptık. ‘Gelin Metropol FM’in yatırımcısı siz olun dedik. Bir yıldan fazla kapı kapı dolaştık. Oyaladılar ve hepsinden de ‘Hayır’ cevabı aldık. Almanya’ya yöneldik mecburen. Ve şimdiki şirketimiz Moira Rundfuk ‘Biz varız’ dedi. Çok doğru bir karar olduğunu yıllar geçince çok daha iyi anladık. Üniversite çağında iki gençtik. Ben ve Akın Duyar. Kimse bize inanmadığı için Don Kişot diyorlardı arkamızdan. Durum öyle bir hal aldı ki radyo kurma çabamızı utancımızdan kimseye söyleyemez hale geldik.”

Bugün Almanya’da, Türk toplumuna yönelik, onların dertleriyle, sorunları, sıkıntıları, mutlulukları, huzurlarıyla ilgilenen tek radyonun hâlâ Metropol olduğunu savunan Tamer Y. Ergün’e göre, bunun şöyle bir anlamı var:

“Bir Alman radyosu yayın yaparken, Alman dinleyicisine yönelik program yapar. Türkiye’deki radyolar da, Türkiye’deki dinleyicisine yönelik program yapar. Ama biz, 24 saat Almanya’da Türklere yönelik yayın yapıyoruz. Bu anlamda onların radyosuyuz. Bunu kabul ederler etmezler, o tartışılır. Ama bizim radyomuzun içerisinde Almanya’daki Türkiye kökenli toplumun her düşüncesini bulabilirsiniz. Almanya’da Türk toplumunun yansımasını en iyi şekilde vermeye çalışıyoruz. Bu kolay bir şey değil. Türk toplumunun mümkün olduğu kadar Almanya hakkında çok iyi bilgi sahibi olmasını istiyoruz. Almanya’da Türk toplumunun hayatlarının başarılı, sağlıklı mutlu ve huzurlu geçirmelerine katkıda bulunmak istiyoruz ve Almanya’da Türk toplumunun bir sonraki nesil için iyi bir zemin, iyi bir gelecek hazırlamasını istiyoruz. Bunun için de gerekli olan bilgi donanımını radyomuza entegre etmeye çalışıyoruz.”

20 YIL SONRAKİ SAHNE

Ergün, 20 yıl sonra geriye baktığında karşılaştığı sahneyi şu sözlerle aktardı:

“O dönemdeki arkadaşım Akın Duyar, bir gün Berlin’de bir Alman medya uzmanının radyo kurmak istediğini söyledi bana. Bu konuda Türkiye kökenli gençlerden, insanlardan yardıma ihtiyacı olduğunu belirtti. ‘Bu projede sen de çalışmak ister misin?’ dedi. Ben de ‘Para var mı?’ dedim. ‘Yok, para yok, üstelik hayata geçirilmesi yaklaşık bir buçuk, iki yıl da sürebilir” dedi. Bunun ön hazırlığı, çalışması, lobi çalışması vs… Ben de o dönemlerde yazılım programı satan bir bilgisayar şirketinde çalışıyordum. En azından bir hayat tecrübesi olur diye düşündüm ve tamam dedim. Almanya’ya geleli de 5 yıl olmuştu.”

O dönemde Almanya’da 24 saat Türkçe yayın yapan bir radyo olmadığını, hatta Avrupa’da bile UKW frekansından 24 saat yayın yapan Türkçe bir radyonun bulunmadığını öğrendiğinde bir ilki gerçekleştirme heyecanının kendisini sardığını belirten Tamer Y. Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çok heyecan vericiydi. Radyo belki hayallerimde yoktu ama her zaman bir şeyin ilkini yapmak hayallerimde hep vardı. İşte o da karşıma çıkıyordu ve çok sevinmiştim. İçim kıpır kıpırdı. (…) Bir büro tuttuk, Berlin Kreuzbergstraße’de. Büronun kirasını radyo fikrinin sahibi olan Alman medya uzmanı bay Herbert Schnaudt karşıladı. Bay Schnaudt haftada bir kere olmak üzere Münih’ten gelerek bize medya nasıl yapılır, genelde medya, özelde radyo nasıl kurulur, ön hazırlık çalışmaları, konsept, başvuru formları vs. hepsini bize uygulamalı olarak anlatıyordu. (…) O arada tabii bir yandan da üniversiteye gidiyoruz. Para kazanıp hayatımızı geçindirmek için çalışıyoruz. Ama boş zamanlarımızda da radyonun alt yapısını hazırlıyorduk. Reklam pazarı nasıl olacak, müzik planlaması, personel yapısı nasıl olacak, kimlerle çalışılacak, lobi çalışmasını kim yapacak? Ve en büyük problemimiz ise investör bulmak. Yani‚ kim bu radyonun arkasındaki yatırımcı olacak? Bunun için çalışmalar yaptık.”

SANCILI DOĞUM VE SONRASI

Tamer Y. Ergün, radyonun zorlu doğumunu ve sonrasını şöyle özetledi:

“Bir senenin üzerinde biz Türkiye’de bir çok medya kuruluşuyla görüşmeler yaptık. En büyük medya kuruluşlarına, gelin bu radyonun yatırımcısı siz olun dedik. Hatta bu konuda RTÜK’ten de yeşil ışık almıştık. Böyle bir şeye sıcak bakıyorlardı. Zaten bizden önce bir dönem Uzan Grubu, Metropol FM’in lisansını almıştı ama, buradaki lisansın şartnameye uymayacağı söylendikten sonra lisans geri alınmıştı. O dönemlerde bir Türk medya şirketinin, Almanya’da çok zor alınan bir radyo lisansını alma şansı çok büyüktü. (…)

Türk medya kuruluşları bu şansı değerlendiremediler. Ben, Akın ve bize bu işleri öğreten Alman uzman bay Schnaudt ile bu projeyi yazdık çizdik. Ama bütün işin ruhunu, alt yapısını Akın’la ikimiz oluşturduk. Daha sonra aramıza iki kişi daha katıldı: Ceyhun ve Jale!

1998 yılında ihaleye girildi. O dönem ilk frekansımız 94.8 idi. Ve bu frekansı almak için 20’nin üzerinde başvuru vardı. Ama 98 yılından hatırladığım kadarıyla Aralık ayındaydı. Akın’la ikimiz Kreuzbergstraße’deki o iki odalı büromuzda başvurumuzun, ihalenin sonucu bekledik. Anlatılmaz bir heyecan içindeydik. Hayallerimiz ya gerçekleşecek, ya da bir iki yıl üzerinde çalıştığımız proje bizle yok olacaktı belki de! Bu duyguyu bilenler bilir. Derken telefon çaldı. İki kelime: Siz kazandınız, dediler. Kucaklaşmalar, sevinç gözyaşları… Unutulmaz!

30 yaşındaydım! Ben ikinci üniversitemi okuyordum, Akın uzatmalara oynuyordu. Bu iki gencin kalkıp da radyo kuracağına kimse inanmadığı için zaman zaman arkamızdan bizlere Don Kişot (Don Quijote), dendiğini duyuyorduk. Yani hayal kuran, kendisini hayal dünyasında zanneden gençler olarak görüyorlardı. O yüzden biz artık radyo kurma çabası içerisinde olduğumuzu kimseye söylemiyorduk, söyleyemiyorduk! (Gülüyoruz) Aydın abi, inan utancımızdan gizli gizli buluşuyorduk bir yerlerde, ya da ofisimizde. Sonuç itibariyle insanlar, böyle bir şeyi, yani iki üniversite öğrencisinin radyo kurabileceğini hayal bile edemiyordu. Bu duygu o kadar sabitti ki, lisansı aldığımızda bile yakın çevremiz bile bize sadece ‘Aaa, iyi yaptınız çocuklar‘ filan dediler. Çünkü bir Türkçe radyonun nasıl bir şey olduğunu, Berlin’i nasıl etkileyeceğini, Berlin’deki Türklerin dünyasında nasıl önemli bir rol oynayabileceğini hayal bile edemiyorlardı.

Şimdi gençler bizde çalışıyor ama 20’li bir genç için Metropol FM hayatı boyunca hep varmış gibidir. Metropol FM’siz bir Berlin’i hayal bile edemiyor. Ama o dönemdeyse başlangıç yıllarında yani, Metropol FM hayal bile edilemiyordu. O yüzden ‘Çok güzel, aferin’ denildi sadece. Sonra radyo kurulduğunda ve insanlar büyük bir coşkuyla dinlemeye başladığında, bütün arkadaşlarımız, çevremizdeki o samimi dostlarımız, neyi başardığımızı o zaman anladılar.”

MÜZİK VE HABER İÇ İÇE

Metropol FM’in artık sadece Almanya’dan değil tüm dünyadan izlenebileceğini hatırlatan Ergün, günümüzdeki çalışmalarını da şu sözlerle anlattı:

“Metropol’de müzik çalıyor, haber yapıyoruz. İnsanları mümkün olduğu kadar eğlendiriyoruz. Bu bizim ana işimiz. Ama bunun yanı sıra biz bazı farklı şeyler de keşfettik. Önce tabii elimizdeki bu medya organının ne anlama geldiğini biz bile tam kavrayamadık. Zaman içerisinde kavradık. Bunu da bizim dinleyicimiz bize kavrattı ve anlamamızı sağladılar. Sonuç itibariyle Metropol FM ile doğru davranılırsa insanların hayatlarında pozitif etki edebileceğimizi gördük. Çünkü insanların kendi hayatlarıyla ilgili verdikleri kararlarda bazen eksik bilgiler olabiliyor. Bazen bazı önemli bilgileri bilmiyor olabilirler. Olayları birbiriyle ilişkilendirmede zorluk çekiyor olabilirler. Almanya’da Türkiye kökenli insanların yeterince kendisine ait nitelikli ve profesyonel medyası olmadığı için, ya da az olduğu için, bu bilgileri tam anlamıyla alamayabiliyorlar. Biz, ekonomik bir getirisi olmamasına rağmen buraya da yöneldik. Sosyal projeler yapmaya başladık, fazlasıyla haber yapmaya başladık, uzmanlarla beraber işbirliğimizi güçlendirdik. Çalışan olarak maaş alıyoruz ama, bu bizi insan olarak özellikle tatmin etti. Yani dışarıya çıktığımızda insanlar, sizin radyonuzdan aldığım şu şu bilgiden dolayı, şu konuları daha iyi anladım, veya bu konuda daha doğru karar verdim. Ya da böyle bir tuzağa düşmekten kurtuldum, önlemimi aldım demesi bizi memnun etti. Bu herkesin içerisinde vardı. Yani birisi kalkıp da, sizin çocuk eğitimi üzerine vermiş olduğunuz bilgiden dolayı, benim çocuğumu daha sağlıklı eğitmeme vesile oldunuz demesi, belki de bir insanın en çok gurur duyacağı şeylerden biri. Bu gururu, parayla maaşla ödeyemezsiniz.”

ÇOCUĞUMUZ GİBİ BİR ŞEY BU RADYO

Tamer Y. Ergün, Metropol FM’in kurucularından biri ve CEO’su olarak bugün kurumun geldiğini noktayı şu sözlerle tanımladı:

“Bu, şuna benziyor: Gençsiniz, çocuğunuz oluyor, hiç fark etmiyorsunuz. Sonra bir şekilde çocukla beraber siz de büyüyorsunuz. Ve şunun farkına varıyorsunuz. Çocuk belli bir yere serpildikten sonra‚ ‘Ooo, bu benim çocuğum. Ne kadar delikanlı olmuş, büyümüş‘ diye gurur duymaya başlıyorsunuz. Bazen geç idrak edebiliyor bazı insanlar. Bende de öyle oldu. O kadar çok zorluklar içerisinde bu radyoyu bugünlere getirdik ki. Yani ben bunun neresindeyim, ben bunu başardım, şu oldum, bu oldum diye düşünmeye fırsatımız olmadı. Aylarca günde 16-17 saat çalıştığımız dönemler oldu. Hala zaman zaman bu performansta çalışmak zorundayız. Eskisi kadar olmasa bile… Bu nedenle o duyguyu şu anda yavaş yavaş hissetmeye başladık. Gerçekten gurur verici bir noktaya getirdiğimiz duygusunu yani… Şu aşamadan itibaren radyo benim için tek bir şey ifade ediyor: Bir sonraki nesle bu radyoyu teslim etmek… Biz belli bir yaşa geldik, bundan sonraki nesil bu radyoyu alıp daha da ileri bir döneme taşıyabilmesi. Bunlar benim en çok hayal ve heves ettiğim olay.

Almanya’da yüzlerce radyo var, televizyon var, gazete var. Ama bunların yüzde 99’u, yani hemen hemen hepsi, istisnasız Alman toplumuna hitap ediyor. Yani yaptıkları haberler, içerikler her şey Alman toplumuna hitap ediyor. Bu anlamda tek Metropol FM ve birkaç tane irili ufaklı dergi ve gazetenin bu konuda çalışmaları var. Ama ciddi anlamda Metropol FM var! O yüzden de insanların müzik ve eğlence dışında genel bilgi de alma ihtiyaçları var. Bu talepleri oluyor doğal olarak. Biz bu talepleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Biz burada, tercihlerimizi daha çok insanların hayatlarında daha başarılı olabilmeleri için hangi bilgilere ihtiyaç duyuyorlarsa, o yönde kullanıyoruz. Örneğin, sağlık konusunda önlem alınması gereken noktalar var, şeker hastalığı olsun, bunama vs. burada nasıl davranmak gerekir, neler yapmak gerekir şeklinde bilgilendirici programlar… Bu ve benzerleri sosyal konular. Ama öteki taraftan da Almanya’daki siyasi konjonktüre bakıyorsunuz, işte burada hükümet kuruluyor, hükümetlerin arasında kararlar var. Bunlar Almanya’da herkesi ilgilendiren konular ama Türkiye kökenli toplum bunu göremiyor, duyamıyor, anlamıyor, ya da farkında değil. Biz bunu takviye etmeye çalışıyoruz. Yani Almanya’da biz, Türk toplumunun mümkün olduğu kadar Almanya hakkında çok iyi bilgi sahibi olmasını istiyoruz. Biz Almanya’da Türk toplumunun hayatlarının başarılı, sağlıklı, mutlu ve huzurlu geçirmelerine katkıda bulunmak istiyoruz ve Almanya’da Türk toplumunun bir sonraki nesil için iyi bir zemin, iyi bir gelecek hazırlamasını istiyoruz. Bunun için de gerekli olan bilgi donanımını radyomuza entegre etmeye çalışıyoruz.

Şunun bilinmesi gerekiyor ki, Almanya’daki haber ajanslarındaki bilgiyi, haberi aktarmak zorundayız. Bu bizim haberlerimiz değil. Ama Almanya’daki Türk toplumu şunu söyleyebilir: ‘Biz Almanların yaptığı haberleri duymak istemiyoruz‘. O zaman bu, yaşadıkları toplumun kendileri hakkında, Türkiye hakkında ve yahut da bulundukları toplumun içerisinde nasıl ve ne düşündüklerini görmek istemedikleri anlamına gelir. Bu aynı deve kuşunun kafasını kuma sokması gibi bir şey. Bu ona zarar getirir. Yani kesinlikle bunu bilmeleri gerekir. Bu onlara zarar verir. Bir şeyi bilmek, bir şeyi öğrenmek, illa ona inanmak ve onun peşinden koşmak anlamına gelmiyor. Alman kamuoyunda belli konularda bu şekilde düşünülüyor. Bunu bilmek gerekir. Ama sen dersin ki ben farklı düşünüyorum. Olabilir!

“TEK RADYO BİZİZ”

Biz Metropol FM olarak buradaki Türk toplumunun fikrini, düşüncesini, kanaatini olduğu gibi yayına taşımaya çalışıyoruz ama aynı zamanda da Alman kamuoyunun Türkiye, Türkler ve kendisi için taşımış olduğu konuları gündeme almaya çalışıyoruz. Titizlikle ve objektif olarak… Dinleyicimiz ikisini de dinler ve kendi akıl ve zekasıyla, hangisinin doğru veya yanlış olduğuna kanaat getirir. Elimizden geldiğince biz hiçbir habere yorum katmamaya çalışıyoruz. Zaman zaman belki ufak tefek bir yorum algısı oluşabilir dinleyicide ama bizim en büyük hedefimiz, bilgileri açık ve net bir şekilde insanlara sunabilmek.

Almanya’da, Türk toplumuna yönelik, onların dertleriyle, sorunları, sıkıntıları, mutlulukları, huzurlarıyla ilgilenen tek radyo biziz. Bir Alman radyosu yayın yaparken Alman tüketicisine, Alman dinleyicisine yönelik program yapar. Türkiye’deki radyolar da, Türkiye’deki (İstanbul’daki, Ankara’daki, vs…) dinleyicisine yönelik program yapar. Arada bir Almanya lafı geçebilir ama biz, 24 saat Almanya’da Türklere yönelik yayın yapıyoruz. Bu anlamda onların radyosuyuz. Bunu kabul ederler etmezler, o tartışılır. Ama bizim radyomuzun içerisinde Almanya’daki Türkiye kökenli toplumun her düşüncesini bulabilirsiniz. Biz oturup burada, kendi aramızda, Almanya’da Türk toplumunun yansımasını en iyi şekilde vermeye çalışıyoruz. Bu kolay bir şey değil. Çünkü, Türkiye toplumu biliyorsunuz farklı bölünmeler içerisinde şu anda. Ama bizim ortak paydamız, ister Türk olalım, ister Kürt, ister Alevi, ister Sünni, ister Laz, ister Çerkez… Biz Almanya’da yabancıyız. Ve Almanya’da ancak ve ancak hepimiz başarılı olursak, hepimiz bu başarıdan faydalanabiliriz. Birimizin başarılı olması, birimizin başarısız olması yeterli değil. Çünkü o başarısızlık da yine hepimize mal edilecektir.”

Aydın Ulun‘un bu geniş söyleşisinin tamamı bu link üzerinden ulaşabileceğiniz Vitrin.de sitesinden okunabilir.

Fotoğraflar: Mesut HASTÜRK