Yönetmen Gülsel Özkan’dan, insanı düşünmeye iten sorular

IŞIN TOYMAZ

KARLSRUHE – Federal Almanya’daki kadın rejisörlerden, 3 boyutlu filmlerin en önünde yer alan Gülsel Özkan, Türkiye’deki ve Avrupa’daki Suriyeli mültecilere yönelik ayrımcı ve yabancı düşmanı tutumu sert bir dille eleştirerek, “Kimse kendine çok güvenmesin. Türkler geleceğin iklim mültecileri olabilir” dedi.

Ancak bu söyleşinin en altında daha ayrıntılı bilgi yer alsa da Gülsel Özkan kimdir,  önce ona bir bakalım:

Gülsel Özkan uluslararası ödüllü bir sanatçı. Almanya’da uzun yıllardan bu yana  belgeseller ve uzun / kısa  metrajlı filmler , belgeseller çekiyor. Yapımcı, yönetmen ve senarist olarak çalışıyor.

Almanya’da film ve görsel / işitsel enstalasyonların gösteriminin de yapıldığı en saygın uluslararası festivallerinden biri olan Beyond (Ötesinde) Festivali’nin bu seneki organizasyonunun başına Gülsel Özkan geçti. Karlsruhe Kültür ve Sanat Merkezi ZKM ve Karlsruhe Üniversitesi Tasarım Fakültesi (Hochschule für Gestaltung) işbirliği ile yedincisi gerçekleşen festivalde “Sanal Gerçeklik”, “Yapay Zeka” ve “Post-Kapitalizm” ana temaları işlendi. Özkan “Gelecek Tasarımı” başlıklı festivalin “Managing Director“ görevini üstlendi.

Filmlerinden bazıları, Uluslararası Af Örgütü, Greenpeace, Pro-Asylum, Mülteci Konseyi ve Eyalet Medya Merkezleri ve çeşitli uluslararası üniversiteler dahil olmak üzere siyasal, sosyal  ve ekoloji eğitimlerde kullanılıyor.

Yapay zeka, iklim değişikliği,  mülteci sorunu ve gelecek teknolojileri ve Türkiye’nin konulara yaklaşımını Gülsel Özkan ile konuştuk:

YÜZDE 50 İŞSİZ KALACAK

– Beyond Festivali’nin bu seneki sloganı “Gelecek Tasarımı” oldu. Tam olarak “future design” ile yani gelecek tasarımı ile festival neyi hedefledi?

GÜLSEL ÖZKAN – Festival uzun zamandan beri yeni teknolojilerin şu ana kadar var olan hayal gücümüzün ötesinde, algılama şeklini, yaşam biçimini değiştiriyor ve daha da değiştirecektir. Sanal gerçeklik, yapay zekâ önümüzdeki 10 ila 30 sene içinde çok radikal değişimlere yol açacak. Tabii ki bu hızlı gelişen teknolojinin riski ve iyi yanları toplumsal olarak bilinmiyor.  Festivalin amacı, gelecekte neler olacağına projektörleri çevirmekti. Tüm toplumu bilgilendirmek, aydınlatmak ve bu teknolojinin riski ve faydalarını uzmanlarla tartışıp, konuşup, gelecekte topluma yararlı projeleri geliştirmekti. Yeni çözümler, yeni yaşam biçimleri, yeni iş sahalarının adlandırılması ve oluşacak yeni mesleklerin eğitimi en iyi şekilde nasıl geliştirilebilir, bunları konuşmaktı  Örneğin teknolojideki çok hızlı gelişme ile gelecekte insanların yüzde 50 oranında işsizlikle karşı karşıya kalacağını söyleyebiliriz. Tabii ki yeni meslekler oluşacak ama bu meslekler daha henüz oluşmamış ve ismi yok. Henüz ‘gelecek meslekleri ‘ için eğitim de yok.

“ÇOK GEÇ KALDIK”

İklim değişimi hep dillerde dolaşmasına rağmen aç gözlülük, doyumsuzluk devam ediyor. Herkes ‘Başkası yapsın’ türünden sorumsuz davranıyor, ‘Bana düsen pay nedir?’ diye düşünen insan az. Çok geç kaldık, saat on ikiye beş var.  Örneğin yüksek basınç kuşağının kuzeye doğru kayması sonucunda gerçekleşen iklim değişikliği, kayması bir sorun. İkinci sorun büyük afetler daha başlamadı. Bu alana da ışık tuttuk festivalde. Büyük afetler olacak.

– “Almanya’da Türkiye’deki gibi, Türkiye’de Afrika’daki gibi yaz yaşandı”

GÜLSEL ÖZKAN – İklim kayması yaşıyoruz. Almanya Türkiye gibi, Türkiye de Afrika gibi yaz yaşadı bu son senelerde. Küresel ısınmanın etkilerini hayvanların göçüyle de gözlemliyoruz. Başka yerlerde yaşayan havyanlar buraya geliyor, buradakiler başka yerlere gidiyor. Hindistan’a özgü bir bitki Almanya ormanlarında, şimdi her yerde görüyorsunuz. Bu bize büyük bir göçün başlayacağını anlatıyor. İnsanların doğal yaşam olanakları zorlanacak. Büyük felaketlerle de yaşam sıkıntıları küresel bir sorun olacak. Henüz göçün orta noktalarındayız doruk noktasına varmadık.

DENETİM DIŞI KALABİLİR

– Yakın gelecekte ”iklim mültecileri“ kavramını duyacağımızı mı söylüyorsunuz?

GÜLSEL ÖZKAN – Evet, gelecekte iklim mültecileri olacak. Bugün Türkiye ve Almanya’da yaşıyoruz. Türkiye’ye ve Avrupa’ya bugün Suriyeli sığınmacılar gidiyorsa, yarın Türkiye veya Almanya iklim açısından göçe zorlanabilir. Ne zaman buz devrindeki görülen göç derecesine varırsak, ne zaman gelecekte dünyamızın her yerinde göç başlarsa, o zaman göçün en doruk noktasına ulaşacağız. Ve şimdiden ön hazırlıklar olmazsa, yerel çözümler, ulusal çözümler ve uluslararası çözümler bulunmazsa bu durum “out of control” olur, yani kontrol dışına çıkabilir. Küresel ısınma ile birlikte alt tropiklerdeki yüksek basınç kuşağının kuzeye doğru Türkiye üzerine kayması bekleniyor. İklimbilimciler ozon miktarlarındaki artış ve iklimdeki değişimin Türkiye’de çevre, toplum ve ekonomiye etkisinin daha çok olumsuz yönde olacağını bildiriyorlar. Hatta Türkiye’nin, diğer Akdeniz ülkeleri olan Yunanistan, Portekiz, İtalya ve İspanya gibi kuzey enlemlerindeki ülkelerden farklı olarak tamamen olumsuz bir şekilde etkileneceği yönünde alarm veriliyor.

YAĞMADAN VAZGEÇERSEK, BELKİ

Doğayı, çevreyi kirlettik, bu bir toprak tecavüzüdür. Habire köstebek gibi deldik durduk. Hammaddelerden tutun taş ve topraklara kadar her şeyi üretimde kullandık. Bunların üstünde yaşayan tüm varlıklar, o boşlukların oluşturacağı depremler, erozyonlarla karşı karşıya kalacaklar. İklim araştırmacıları bugün “Her şeyi, tüm yağmayı durdursak belki iklimin hafif düzelmesine faydamız olabilir” diyorlar. Ancak kapitalizm insanları tüketime zorluyor. Bu sürekli tüketim ve üreticinin bilgisizce ürettiği ürünlerin hiçbiri geri dönüşümlü değiller. Okyanuslarda görüyoruz, her tarafta çöp yüzüyor, balıkların karnından çöp çıkıyor. Bunları üreten sanayi sorumluluk üstlenmeli ve geri dönüşümlü ürünler üretmeli.

– Belgesellerinizde, kısa metrajlı filmlerinizde toplumsal, sosyal ve çevre sorunlarını dile getiren bir yönetmen ve yapımcı olarak yıllar önce mülteciler üzerine çektiğiniz bir film de vardı. Bugün baktığınızda mülteci konusunda neler değişti sizce?

GÜLSEL ÖZKAN – iklim mültecileri olacak demiştik az önce.  Bugün Türkiye ve Almanya’da yaşıyoruz. Türkiye’ye ve Avrupa’ya bugün Suriyeli sığınmacılar gidiyorsa, yarın Türkiye veya Almanya iklim açısından göçe zorlanabilir.

Hiçbir değişim yok, hâlâ mülteciler “Hamster” çarkında döndürülüyorlar. Hâlâ geldikleri yere geri gönderiliyorlar. Tabii ki bu zorunlu göçte, gelirken ya da gönderilirken yollarda hayatlarını kaybeden birçok insan var. Bu alanda acilen değişimler yapılması lazım. Roland Emerich’in filminde seyrettiğimiz bir film sahnesinde Meksikalılar Amerikalı mültecilere buz devrinde kapıları acıyorlardı. Oysa günümüz politikasında şu an Meksika’da binlerce insan sınırda bekliyor, yerlerde yatıyorlar ve ABD’ye alınmıyorlar. Bugün benim sana ihtiyacım varsa, yarın da senin bana ihtiyacın olur; bu kadar basit.

WDR’İN YAYIMLAMADIĞI…

Çektiğim belgesellerde projektörleri ezilen halkların üzerine çevirdim. 2007 yılında Alman devlet televizyon kanalı WDR için Yunanistan’dan Türkiye’ye gönderilen ve bu yolda boğulan mültecilerin dramını ele alan bir film çektim.

AB sınır yönetim stratejisi Frontex yeni başlamıştı. Ortadoğu’dan kaçan insanların dramını çekiyordum. O zamanlar henüz Suriye’den göç yoktu. Bunlar kırsal kesimden gelen yüzme bilmeyen Ortadoğu’dan gelen mültecilerdi. Türkiye o tarihlerden beri insan taciri şebekenin havuzu durumunda. Somalili bir gencin dramını çektim. Yunanistan’daki mültecilere yönelik insanlık dışı tutumla ilgili arşivlerden elime görüntüler geçti. Görüntülerde bıçakla botu kestiklerini bile görebiliyorsunuz. Avrupa, mültecilerin dışarıda kalması arzusundaydı. Bu durumda Türkiye yük almak zorunda kaldı.

Ancak Türkiye göçe ve mültecilere  ne sosyal ne politik açıdan hazır.  Siyasetçiler göç ve mülteci politikalarını bilmiyor, yönetmeyi bilmiyor. Politikacılar endüstri adamlarının çıkarına yönelik çalışıyorlar, dediğim gibi on ikiye beş var, artık çevre ve doğayı koruma amaçlı önlemlerin alınması gerekiyor. Yeni çevre politikaları kapitalizm dışında yaratılmalı, gelecek tasarımlı, tüm varlıkların yasayabilmesine yol verecek politikalar. Yeni nesillere iyi bir çevre, dünya bırakılması gerekiyor.

Türkiye’deki mültecilerle ilgili yaşananlar üzücü. İnsanları, mültecileri hemen Türk vatandaşı yaparak oy pesinde koşuldu. Bu tür eşit hakların toplumda ne tür sorunlara yol açacağını düşünmediler. Bir çıkar çerçevesinde ve gelecekte neler olacağı düşünülmeden verilen kararlar güzel ülkemizi gereksiz çatışmalara itiyor. Sadece üretimde değil, politik kararlarda geri dönüşümlü ve süreklilik çerçevesinde hareket edilmeli, öyle karar verilmeli.

Ekonominin çöküşü, üretimin bitişi ülkemizi açık denizde fırtınaya kapılmış gemiye döndürebilir.

SAĞ SÖYLEM EGEMEN

Yabancı düşmanlığı bu son senelerde her yerde ulusal hareketle başladı. Yabancılardan söyle ya da böyle rahatsız olan halk bu hareketin içine girdi. “İşlerimizi alıyorlar, fare gibi ürüyorlar, hastalık, mikrop saçıyorlar, tecavüzcüler”  gibi söylemlerle sağ partiler, sağ popülistler oy kazanmaya başladılar, parlamentolara geçtiler ve hatta Avrupa parlamentosunda bile yer aldılar. Brezilya dünyayı ayakta tutan Amazon ormanlarını katletmek istiyor, yine çıkar doğrultusunda adımlar atılıyor ve bu yeteneksiz yönetimlere “dur” diyecek bir güç, bir lider yok henüz.

“SANAL GERÇEKLİK ÖNEMLİ

– Beyond Festivali’nde geçtiğimiz yıllarda önce filmleriniz yarıştı sonra  jüri koltuğunda oturdunuz. Şimdi de idari müdürlüğüne getirildiniz. Böylece festivali her kademesinde gözlemleme şansınız oldu. Uluslararası bilim insanları ve filmcilerin de katıldığı Beyond’u Türk okurları için de değerlendirir misiniz?

GÜLSEL ÖZKAN – Bu sene festivale 40 ülkeden delegasyon geldi. Sanal gerçeklik (Virtual Reality), yapay zekâ, kök hücre teknolojileri ile geliştirilen bilgisayarlar, iklim değişikliği, biyonik robotlar en çok ilgi gören konular arasında yer aldı.

Hızlı teknolojik gelişmelerin, insan psikolojisine etkileri de çok dikkat çekiciydi.  Örneğin  sanal gerçeklik teknolojisi yükseklik korkusunu, örümcek, fare  fobilerini yenmede etkili. Ayrıca pilotluk, hemşirelik gibi birçok meslek grubunun eğitimini de sağlıyor. Tabii bunlar olumlu tarafları. Sözün kısası Beyond Festivali çerçevesinde  Gelecek Tasarımı (Future Design) konusunu işledik. Yapay zekanın getireceği değişikliklerin nereye varacağını, iklimden tut yaşam biçimine, kentleşme, post kapitalizme dek geniş yelpazede konuyu masaya yatırdık.  Tüm bunların canlı varlıklara getireceği zararları tartıştık ve çözümler aradık.

Bilim, teknoloji ve sanatın yaratıcı bir birleşimi, yeni sanat formlarının deneysel bir laboratuvarı ve yeni teknolojilerin küresel bağlamdaki sosyal etkilerine yansımalarının mercek altına alındığı Beyond Festivali, biyonik robot, sanat sergileri, etkinlikleri, belgesel filmlerin ve kısa filmlerin gösteriminin yapıldığı film festivali ve sempozyumdan oluşan bir festival.

Bu festivalde önde gelen vizyoner ve sanatçıları bir araya getirdik. Sadece geleceği hayal etmekle kalmayıp, aynı zamanda aktif olarak şekillendirmek bu yılki Beyond Festivali’nde ağırlıklı olarak işlendi. İlgiden son derece memnununuz. Gelecekte de bu önemli konuları islemek ve ekolojik ve toplumsal sonuçlar getirebilmesi için festivale sponsor arıyoruz. Her sene uluslararası çerçevesini büyüten festival sadece festival değil yeni bir platform.

TÜRKİYE SANAL DÜNYADA ÖYKÜ ANLATAMIYOR

– Tüm bu anlattıklarınız içinde Türkiye’nin yeri neresi? Örneğin festivalde Türkiye de etkin biçimde projelerle ve çalışmalarla yer aldı mı?

GÜLSEL ÖZKAN – Konuşmacılar arasında değillerdi. Proje de yoktu. Buna karşılık  Ankara’dan bir grup geldi. Bilkent Üniversitesi’nden heyet festivali 3 gün boyunca takip etti. Sanal gerçeklikle ilgili programlar dikkatlerini çekti.

– Türk insanı zamlarla, işsizlikle, ekonomik krizle boğuşuyor. Din eksenli siyasetle birlikte insan hakları mücadelesi veriyor. Demokrasi ve özgürlükler için savaşıyor. Future Design (Gelecek Tasarımı) gibi ciddi bir bilimsel araştırma ve kaynak gerektiren alanda Türkiye’nin yeri nerededir acaba?

GÜLSEL ÖZKAN – Türkiye’de üretim durdu, ithalata bağımlı bir ülke haline geldi. Domates, sarımsak bile yurtdışından alınıyor. Üretimi biten bir ülke bitmiş demektir. Oysa ki ülkemiz çok zengin, dört mevsimiyle çok çeşitli iklim bölgeleriyle her alanda zengin ve alt tabanı buna yatkın. Diğer taraftan Türkiye’nin yapay zekâ çalışmalarını ise takip edemedim. Eminim askeri alanda, birçok ülkede olduğu gibi bu yönde çalışmaları vardır. Türkiye’de de sanal gerçeklik filmleri yapılıyor, tanıtımlarda kullanılıyor. Ancak öykü anlatımı gündemde yok. Öykü dramı üzerine çalışmalar yapılmıyor. Sanal gerçeklikte öykü nasıl anlatılır, bir kere “ekran başındaki seyirci konumu” kalkıyor yeni sanatta. Seyirci yerine sanal dünyada birey katılımcı oluyor. Sanal gerçeklik kendi başına bir dünya. Sinema, fotoğraf, tüm var olan sanatları ezip geçmeyecek tabii, kendi kulvarında yaşayacak yeni bir iş. Türk toplumu ise bu bilgilerden, bilimden çok uzaklarda.

Türkiye’de kutuplaşma var, halk din, dil ve mezhep ayrımına maruz. Kutuplaştırıp, zayıflatarak savaşa hazırlama metodu uygulanıyor sanki. İnsanlar çaresizlik içindeler. Türkiye’de bilime düşman bir kesim var. Sokaktaki Türk insanının dünyadaki teknolojik gelişmelerle, bilimle ilişkisini anlatabilmek için bir anımı örnek göstermek istiyorum:  Uçakta teyze ne iş yaptığımı sordu. Biraz anlattım. Festivalden de söz attım. Konularını anlatırken ‘post kapitalizm’ deyince ‘Sen komünist misin?’ diye sordu. Durum bu işte.

Ülkenin kutuplaşması ve zayıflaması ile ilgili şu Alman çocuk masalı da herşeyi anlatıyor: 3 tane öküz otluyor, bir aslan da etraflarında dolanıyor. Her saldırıda öküzler birlikte hareket ederek kurtuluyorlar. Ta ki aslan her biriyle teker teker konuşup, her birini diğerlerine karşı ayrı ayrı kışkırtana kadar. Öküzler birlikte hareket edemeyince aslan da teker teker hepsini yiyor. Şovenizmle, dinle Türkiye’yi kurtaramazsın. Bilimle, üretimle, eğitimle kurtarırsın.

“İŞBİRLİĞİ ÖNERDİM SES ÇIKTMADI”

– Sizin birçok çalışmanız Almanya’da üniversitelerde ders konusu. Hatta siz de öğretim görevlisi olarak tüm bu alandaki bilgilerinizi gençlere aktarıyorsunuz. Türkiye’deki üniversitelerde sizin üzerinde çalıştığınız konular gençlere öğretiliyor mu? Araştırma ve iş birliği için hiç davet aldınız mı?

GÜLSEL ÖZKAN – Evet ilginç bir soru. Üniversitelerin çağırması gerekirken ben gittim ülkem faydalansın dedim. Malatya’da, İzmir’de, İstanbul’da üniversitelerde “Her türlü destek ve çalışmaya, işbirliğine hazırım” dedim. Bu konuda öneriler getirdim. Büyük bir heyecanla yaklaştılar, “Bizim sizin gibi insanlara ihtiyacımız var” denildi. Ama döndükten sonra ses seda çıkmadı. 2013’ten beri irtibata geçmeye çalışıyorum. İspanyolca, Almanca İngilizce, Türkçe biliyorum. Yani hem dil hem projeler konusunda zenginim. Türkiye’ye aktarabilirim. Ama bu konu Türk üniversitelerinin hiç umurunda değil. Türkiye’de son yıllarda kadın yöneticileri alıp yerlerine erkekler yerleştiriliyor. Bilgisi olmayan adamlar kadınların yerine getiriliyor. Uzman şahıslar yerine parti adamları, konuya hakim olmayan, bilgisiz şahıslar makam alıyorlar. Bu doğrultuda gidilmemeli. Teknolojinin o kadar gerisinde ki ülkemiz, böyle giderse rakiplerine ulaşamayacak ve bu alanda da ileride bağımlı kalacak.

Ülkenin gelişebilmesi için bilimden uzak durmaması gerekiyor. Robotik sistemlerle yeni meslekler ortaya çıkacak. Mühim olan o süreci yönetmek. Örneğin, kök hücrelerden et üretebiliyoruz. O kadar çok hayvan beslememize gerek yok. Hem de çevreyi korumuş olacaksın. Yüzde 25 metan gazından kurtulmuş olacaksın. Kendi ülkemde de bu projeleri, araştırmaları hayata geçirmek istiyorum. Türkiye yurtdışındaki akademisyenleri bilim adamlarını, vizyonerleri çağırırken özgür çalışma alanları yaratması gerekiyor.

 

GÜLSEL ÖZKAN KİMDİR?

Hamburg Güzel Sanatlar Yüksekokulundan dereceyle mezun olan Gülsel Özkan, tam 30 yıldan bu yana  ABD, Türkiye, Yunanistan, Guatemala, Ekvator, Kosta Rika, Çin ve Guatemala gibi ülkelerde dünya çapında bağımsız bir yönetmen ve yapımcı olarak film çekiyor. Alman ve Avrupa pazarı için televizyon ve sinema için 30’dan fazla yapım ve senaryodan sorumlu olarak görev yaptı. Filmleri çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül kazandı.

Gülsel Özkan 2011 yılından bu yana Karlsruhe Güzel Sanatlar / Tasarım Akademisi de dahil olmak üzere çeşitli üniversitelerde belgesel ve uzun metrajlı filmlerde hikâye anlatımı dersleri ve yeni medyada öykü anlatımı, dramaturgi dersleri veren bir öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Film Festivali’nin yanı sıra Harare, Zimbabve’deki Afrika Uluslararası Kadın Film Festivali ve Pekin’deki Çin Halkla İlişkiler Festivali gibi uluslararası festivallerde birçok ulusal festivalde jüri ve jüri başkanlığı yaptı. Senaryolar yazdı ve dramaturji danışmanlığında bulundu. 3 boyutlu bir yapımcı olarak birçok projenin, özellikle de kısa filmlerin, belgesellerin ve “Çok Kültürlü Toplum 3D ve Küresel 3D’de Global İzolasyon” gibi sanat enstalasyonlarının gerçekleştirilmesine katkıda bulundu.

Gülsel Özkan, Planet Film GmbH’ın Genel Müdürü ve çeşitli ulusal ve AB projeleri için yönetici ve proje danışmanı oldu. Dijital medya teknolojisini çok erken bir aşamada kullanmaya başladı ve 2009’dan beri stereoskopi çalışıyor. Halen 2D, 3D ve sanal gerçeklik için interaktif dijital hikaye anlatımı için yeni dramaturgi modelleri araştırıyor ve öğretiyor.

Karlsruhe tasarım bölümünde “Yaratıcı (üretken) Stereoskopi” biliminin  genişletilmesinde büyük bir payı olmuştur.

Malatyalı Gülsel Özkan, 1980 yılından beri Hamburg ve Karlsruhe kentlerinde yaşıyor.