Almanya Türklerinin ruh sağlığında bir “kara kutu”

Bu yıl bir de Türkçe ruh sağlığı dergisi (“Yaşam & Sağlık”) yayımlamaya başlayan Dr. Elif Cındık-Herbrüggen, içinden yetiştiği Almanya Türklerinin acılarını çok iyi anlayabildiğini söylüyor. İki kliniği yöneten Dr. Cındık-Herbrüggen’e göre, özellikle Türkiye kökenli genç kadınlardaki depresyon ve intihar eğiliminin yakın takibe alınması gerekiyor.

Münih’teki kliniklerinde uzun yıllardır Türkler ve diğer göçmenlerin ruh sağlığı konusunda başarılı tedaviler uygulayan Psikiyatr Dr. Elif Cındık-Herbrüggen, Türk toplumunun ve diğer göçmenlerin ciddi psikolojik baskılar altında yaşadığını, bunun da çeşitli ruhsal bunalımlar halinde dışa vurduğunu belirtti. Almanya’da yetişen ve tüm öğrenimini de Federal Almanya ve ABD’de tamamlayan Dr. Cındık-Herbrüggen, özellikle genç Türk kadınlarının bir değerler çatışmasının ortasında kaldığını hatırlattı. Bir süredir Münih’te Türkçe olarak “Yaşam & Sağlık” dergisini de yayımlayan Dr. Cındık-Herbrüggen’e göre, özellikle genç Türk kadınlarında Alman yaşıtlarından daha sık rastlanan depresyon ve intiharlar, biraz da bu çelişen değerlerin bir sonucu.

– Münih’te bu yıl Türkçe bir süreli yayın (“Yaşam & Sağlık”) çıkarmaya başladınız. Neden böyle bir girişimde bulundunuz, bu yayınla neyi hedefliyorsunuz

Dr. ELİF CINDIK-HERBRÜGGEN- Ben Türk göçmenlerin çocuğuyum ve tamamen Almanya’da yetiştim. Hep burada yaşadım. Annem ev kadınıydı, biz evde hep Türkçe konuşurduk. Türkçe bir vecize vardır hani, “Bir lisan, bir insan” diye, ben de hep çok iyi Türkçe konuşmak için çaba harcadım. Doktor olduktan sonra da, Almanca hiç bilmeyen birçok insanın tedavisini üstlendim. Ama sadece Türkleri değil, birçok başka ülkeden gelmiş insanı da tedavi ettim.

Ben bu insanları daha iyi anladığımı düşünüyorum. Göçmenlerin endişelerini, neler hissettiklerini gerçekten iyi anlayabiliyorum. Ben de 3 yıl ABD’de yaşadım; bunun 6 ayını New York’ta , 2.5 yılını da Boston’da geçirdim. Orada üniversite öğrenimimi sürdürdüm, doktora çalışmamı tamamladım. İşte orada da gördüm İngilizce konuşamayan insanların neler hissettiğini, neler yaşadığını…

– Almanya’da Almanca bilmeyen çok sayıda insan var. Benzer bir durum değil mi? Sayıları da epey yüksek üstelik…

Dr. ELİF CINDIK-HERBRÜGGEN- Doğrudur, Almanya’da gerçekten de uzun süredir yaşamasına rağmen daha hâlâ hemen hemen hiç Almanca konuşamayan insanlar var. Bunları çok iyi anlayabiliyorum bir psikiyatr olarak. Özellikle psikolojik hastalıkları olan insanların epey bir bölümü Almanca öğrenmeyi başaramıyor. Ama bu insanların da yardıma, kendilerine seslenilmesine ihtiyaçları var. İşte bu durumdaki bir grup insanı Türkçe çıkardığımız dergi “Yaşam & Sağlık” ileteşhisler ve tedavi olanakları, özel olarak da bizim çalışmalarımız hakkında bilgilendirmek istiyoruz. Hastalarımıza ve işbirliği yaptığımız partnerlerimize, ayrıca çalışmamızla ilgilenen herkese, bu konularda okuma, bilgilenme ve elbette bizimle aktif bir biçimde çalışma olanağı sunmak istiyoruz

“İNSANLARIMIZIN TİPİK SORUNLARI VAR”

– Yeni sayınızda “depresyon” konusunu işlediniz. Avrupa’daki Türkiye kökenli veya Türkçe kullanan toplum içinde depresyon ne kadar yaygın?

Dr. ELİF CINDIK-HERBRÜGGEN- Depresyon, göçmenlerde çok yaygın. Bu ülkeye göçenler ruhsal hastalıklara daha çok yakalanıyor. Çünkü bu insanlar, günlük yaşamdaki tipik sorunlarına ve hastalıkların sık sık nüksetmesine ek olarak, Almanya’da aşağılanma, ırkçılık ve benzeri sorunlarla da muhatap oluyorlar. Bir azınlığa aitler ve böylelikle de daha büyük dertleri, sıkıntıları ve bir azınlık psikolojileri var. Kısmen farklı örf ve âdetleriyle bazı değer anlayışları var. Ancak bu anlayış çoğunlukla bir kültür olarak kökene bağlı değildir, insanların parçası oldukları toplumsal katmana ve eğitim durumlarına bağlıdır.

Bir psikiyatr için önemli olan, sürekli genellemeler yapmak değildir, bireye bakıp onu görmek ve sosyal olguları dikkate almaktır. Yani Türkiye’den gelen bir göçmen bir başka göçmene benzemez. Batı Almanya’daki bir büyük şehirden gelen Alman’ın dünya görüşü de Türkiye’deki büyük şehirden gelen Türk bir akademisyene, doğudaki Pegida taraftarı bir Alman’dandaha çok benzer.

Merkezimizde (www.npzr.de) Türkiye kökenli göçmenler için özel bir sunumumuz, önerimiz oluyor. Türkçe bir psikoterapi sunabiliyoruz. Kültürel farklılıklara duyarlı eğitimimiz nedeniyle göç arka planına sahip insanların özel sıkıntılarını, kaygılarını, dertlerini ve dinlerinden kaynaklanan sorunlarını anlıyoruz.

DEPRESYON VE İNTİHAR ÇIKMAZLARI

– Depresyonla mücadelede Türkçe kullanan topluma yönelik özel bir terapi yaklaşımı olmalı mı? Ne düşünüyorsunuz?

Dr. ELİF CINDIK-HERBRÜGGEN- Evet, başka kültürlerden kaynaklanan, Almanlardan daha farklı anadiline sahip insanlar, örneğin buradaki birçok Türk, kendisine özel olarak seslenilmesine ihtiyaç duyuyor. Onlarla farklı konuşuyoruz. O nedenle zaten akın akın merkezimize geliyorlar. Bazen yüzlerce kilometre uzaktan gelip bu özel terapiyi almak istiyorlar. İlke olarak, bizim kültürel ve dilsel yetkinliği kanıtlanmış tedavi ekibimizden çok memnunlar.

Birçok dert var, memlekete dönüş ve tatil için gitmekle ilgili. Eğer hastalık varsa da jelatin içermemesi gereken ilaçlarla ilgili… Birçok başka sosyal sorun da söz konusu. Bütün bu sorunlar sadece Türkiye kökenli insanlara özgü, belki yüz kere dinlediğimiz göçmenlerin sorunları, sosyal pedagoglarımızla yanıtlayabileceğimiz sorunlar… Bu muayenehanemizin özgünlüğüdür ve başka bir merkezde bulunamıyor.

– Kadınlarımıza özel bir önem verdiğinizi biliyoruz. Depresyon konusunda en duyarlı kesim bu insanlar. Burada doğup büyüyen kızlarımızın yaşadıkları neler ve depresyonla nasıl bir ilişkileri var? Daha mı depresifler mesela Alman yaşıtlarına göre?

Dr. ELİF CINDIK-HERBRÜGGEN- Diyasporadaki göçmenler, memleketlerinde bıraktıkları insanlardan maalesef çoğunlukla çok daha muhafazakâr oluyor. Bunlar mesela 1960’larda Almanya’ya gelmiş oluyor ve daha hâlâ o yılların değerlerine ve normlarına sahipler. O yüzden olmalı, ikinci kuşak göçmen çocuklar burada çoğunlukla çok katı bir biçimde terbiye edilmiştir. Almanya’da genç kadınlar batılı bireyci kültür ile anne ve babalarının son derece muhafazakâr dünya görüşleri arasında sıkışıp kalmış durumda. Bu insanlar, mesela birlikte yaşayacağı partneri veya evlilik öncesi yakınlıklar ve diğer kişisel özgürlükler ile yaşam gerçeklikleri konularında, anne ve babalarıyla büyük sorunlar, çelişkiler yaşıyorlar

Şöyle bir araştırma var: Türkiye kökenli kızlar ve genç kadınlar, kriz durumlarında yaşamlarına son vermeyi, intiharı yani, genç Alman kadınlardan çok daha fazla deniyorlar. Sorunları için çözüm stratejileri geliştirmiş değiller. Çok zor bir durumda kaldıklarında da aşırı bir tepki gösteriyorlar. Bu, anne ve babalarıyla aralarında eksik kalmış açık iletişimin yarattığı bir problem. Problemleri olduğunda bunu eve getiremiyorlar. Mesela cinsellik üzerine konuşamıyorlar, çünkü bu bir tabu konudur vs…

Bu genç kadınlara insani yakınlığım çok fazla, çok da yardımcı olmak istiyorum, onları anlıyorum çünkü. Yardım edebilirsem ve böylece bir yaşam kurtarabilirsem, bundan çok mutlu oluyorum.

Kaynak: HALKWEB-MÜNİH