Almanya’da tek ve tanımlı bir Müslüman toplum bulunmuyor, ama…

ALİ YILDIRIM

BERLİN – Demokratik bir toplum için İslamcı siyasetle mücadele eden araştırmacı Claudia Dantschke, layık görüldüğü Stieg Larsson Ödülü’nü bugün Stockholm’de aldı. Leipzig doğumlu araştırmacı, Alman toplumundaki İslamcı arayışlarla İslam karşıtı yönelimlerin nereye açılabileceğine ve bu alandaki sürtüşmelerin ne gibi sonuçlar verebileceğine dair sorularımızı Stockholm’e uçmadan önce yanıtladı.

– Stieg Larsson Ödülü’ne neden layık görüldünüz?

DANTSCHKE – Bir kere, selefi cihatçı bir radikalizm içindeki gençlerin bu radikelleşme sürecini geri çeviren sürece yönelik angajman nedeniyle. İsveç bu bizim Almanya’da yürüttüğümüz projelere, yıllardır  yaptığımız kısa olarak ZDK dediğimiz “Zentrum Demokratische Kultur” (Demokratik Kültür Merkezi)  adlı çatı kurumumuz çerçevesinde yaptığımız çalışmalara ve Hayat Danışma Merkezimizdeki işlerimize çok ilgi gösterdi. Diğer yandan, benim tüm yaşamım boyunca yaptığım çalışmalara, İslamcılık ile araştırmalarıma baktılar, bunu göz önünde tuttular. Burada, benim konulara temkinli, tüm nüansları ve farklılıkları gözeterek ortaya koyduğum yaklaşım olumlu değerlendiriliyor.

– Sizin yaşamınızla Stieg Larsson’un yaşamı arasında ne gibi paralellikler var?

DANTSCHKE – Benim yaşamımla Larsson’un yaşamı arasında aşırı sağcılığa karşı angajman konusunda bir paralellik var. Stieg Larsson’un üç polisiye romanının merkezinde önemli olan bir insan var. Adı Lisbeth Salander. “Millennium Üçlemesi” diye anılan kitapların ana aktörlerinden biridir bu. Zulme, baskıya, yolsuzluğa, komplolara ve uluslararası kadın ticaretine karşı mücadele vermektedir. Bu kahraman çok cesurdur. Kendisi ve angajmanı, Larsson’un yapıtlarının merkezinde yer almaktadır. Larsson’un bir roman mesajıdır bu figür: İnsanların demokrasiden ve özgürlük haklarından yana tavır alması gerektiğinin mesajıdır. Larsson’un angajmanı da buydu. Vakıf bu zemindedir ve Larsson’un kitaplarının gelirine dayanmaktadır. Vakıftakiler, Stieg Larsson ve roman kahramanının ruhuna uygun bir biçimde, tüm dünyada özgürlük, demokrasi ve insan haklarından yana çıkanları desteklemekte kararlıdır.

– Kendi çalışmalarınızı ve sonuçlarını siz nasıl görüyorsunuz bugün? Hangi sonuçları aldığınızı düşünüyorsunuz?

DANTSCHKE – Çok zahmetli bir iş bu. Bir ekiple çalışıyorum tabii. Uzun süre çok kısıtlı bir kadroyla çalıştık, yani kaynaklarımız ne kadarsa o kadar iş çıkarabildik. Yavaş yavaş iyileşecek gibi, ama belki de çok geç kaldık. Bu alanda çok daha önce bir şeyler yapılmalıydı, o zaman çok daha iyi sonuçlar alınabilirdi. Önemli olan şu: Ailelerle çalışıyoruz, yani hep önerilerimizi üstlenen ailelelerin işbirliğine bağımlıyız. Aileler üzerinden çalışıyoruz ve aileler dolayısıyla da radikalleşmiş gençler üzerinde etkili olabiliyoruz. Aileleri eğitiyoruz, onları çocukları ile yaptıkları görüş alışverişinde destekliyoruz, ama radikalleşen kişiyle olan fikir çatışmasını ailelerin doğrudan kendilerinin yürütmesi şart. Bu da kolay değil tabii. Bu noktada ailelerin dediklerini yaptırma gücü başarıyı belirliyor. Doğrudan bize başvuran gençlerle yapılan dolaysız çalışmalarda başarıdan söz edebiliriz aslında. Ama birçok başarısızlık da söz konusu, danışmanlık sürecinden kopanlar oluyor veya bizim durumu olması gereken noktada görmediğimiz için ve daha çok birlikte çalışmayı önerdiğimiz noktalarda aldıkları danışmanlığı daha ileri götürmüyorlar. Genç adamın ve kadının gerçekten kendi başına karar veremediğini, bu radikal ideolojiden kurtulamadığını  gördüğümüz  yerlerdir bunlar.  Bu bakımdan yapılacak çok iş var, biz de elimizden geleni yapmanın dışında bir şey yapamıyoruz aslında.  Hep angaje olmak, radikalleşen gençlere ulaşabilmek için gereken ağın ihtiyaç duyduğu insanları desteklemek… Dolayısıyla hep elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.

– Almanya’nın İslamcı terörle ciddi bir sorunu var mı gerçekten?

DANTSCHKE – Tüm Batı Avrupa ve Batı dünyasında olduğu gibi Almanya’nın da İslamcı terörle bir sorunu var. Ancak Almanya’nın özel bir sorunu yok, yani belli bir biçimde sadece bize özgü bir biçimde tehdit altında değiliz, Batı Avrupa ülkeleri içinde sıraya girmiş bekliyor gibiyiz. Bu, toplumu istikrarsızlaştıracak kadar büyük bir sorun değil, ama çok ciddiye alınması da şart olan bir sorun. Çünkü terör hep toplumu istikrarsızlaştıracak bir korku oluşmasına yol açar. Eğer insanlar Müslümanlar gelecek diye sadece korku duyarsa, o zaman terör başarıya ulaşmış sayılır, dolayısıyla insanların siyasal açıdan etkin olması ve konuya da farklı açılardan yaklaşması zorunludur. Müslümanların veya İslam’ın bizim için bir tehlike oluşturduğu  tuzağına düşmemeliyiz. Böyle toptancı genellemeler yapamayız, tehlikelerin nerede olduğuna bakalım, ideologlar, radikaller, aktörler nerede ona bakalım ve buna karşı hep birlikte ayağa kalkalım. Ancak ben burda, Almanya için toplumun bölünmesi yönünde tamamen olumsuz bir gelişme görüyorum. Ancak Batı Avrupa’nın diğer ülkeleriyle karşılaştırıldığında bizim Almanya’da henüz toplumun bölünmesinden korkmaksızın sorunun çözümü için epey bir şansımız var diye düşünüyorum.

– Alınan önlemlerle Almanya’da hangi sonuçlar elde edilebilir size göre?

DANTSCHKE – Şu an itibariyle çok şey konuşuluyor. Almanya’daki özellik, bizim burada güvenlik güçleriyle sivil toplum arasında  dengeli bir işbirliğinin olması. Gerçi biraz geç oldu ama yine de Almanya’da sivil toplumun mutlaka sürece dahil edilmesi, desteklenmesi gerektiği anlaşıldı.  Önleyici tebdirler alanında çok para harcanıyor. Güvenlik kurumları daha çok baskı uygulamaktan sorumluyken, sivil toplum önleyici alanlarda çok şey yapabilsin diye birçok projeye destek veriliyor. Dolayısıyla şu anda burada dengeli bir birliktelik söz konusu. Bunun da Batı Avrupa’da benzeri yok. Diğer ülkelerde durum farklı. Oralarda güvenlik kurumları bu konuda etkin, sivil toplum daha az etkin. Almanya burada iyi bir örnek olarak öne çıkabilir. Ama dikkat etmemiz gereken bir şey var: Tüm muhtemel konuları, her şeyi özel programlara itmeyelim, düzenleyici kalıcı yapılar, yani gençlik çalışması, gençlik daireleri teşvik edilmeli. Buna göre düzenleyici kalıcı yapılardaki  hiçbir şey azaltılmamalı. Örnek: Polis, engegrasyon önlemleri, gençlik daireleri, aile destek kurumları… Sonuç olarak, genelde finanse edilmek zorunda olan ve düzgün çalışan hiçbir yerde, gençlik sosyal kurumlarında tasarrufa gidilememeli. Çünkü geçici özel programlar ile bu sorun çözülemez.

– Almanya’nın içindeki Müslüman azınlıkla yakında sorunlar yaşayacağına inanıyor musunuz?

DANTSCHKE – Belli başlı bazı aktörlerle her zaman sorunlar olmuştur. Ancak burada bir Müslüman azınlık yok, kökleri çok farklı ülkelerde bulunan ama Almanya’da yaşayan Müslümanlar var. Bu homojen bir grup değil, son derece heterojen. Son derece mutaassıp, son derece ataerkil çevreler var, buralarda ataerkil ülke kaynaklı ataerkil yapılar çok sık İslam’la aynı şeymiş gibi gösteriliyor. Aktörlerin kendileri de her şeyi İslam’la gerekçelendirmekteler, oysa aslında bunlar bazen gelinen ülkenin geleneksel yapılarıdır… Buradan yaklaşılmalı meseleye. Pürüzlü İslam yorumu sorunları ve demokratik özgürlük haklarıyla uyumsuz yaklaşımlar hakkında kapsamlı ve açık bir tartışmaya ihtiyacımız var. Ancak belli bir Müslüman kesimle toptancı bir sorun olduğunu söyleyemeyiz. Bu böyle değil, çünkü belli ve tanımlanmış bir Müslüman toplumu yok.

– Peki Recep Tayyip Erdoğan’ın, kendisine yakın duran gruplar üzerinden burada Almanya’da bir ağırlık yaratmaya çalıştığı söylenebilir mi?

DANTSCHKE – Şöyle bir sorunumuz var: Burada Türkiye kökenli bir kesim insan, kendisini Almanya’dan çok Türkiye’ye bağlı sayıyor. Erdoğan da bu noktada harekete geçiyor, yani bu insanları bir tür yurtdışı lobisi olarak kendisi için kullanmaya çalışıyor.  Ancak bu da yeni bir gelişme değil. Sorunlu bir hale gelmesi belli yapılar üzerinden etki etmesiyle ortaya çıkacak. Her şeyden önce DİTİB’in Diyanet’e bağlı olması bir sorun, çünkü Diyanet üzerinden  Erdoğan tamamen dinsel, içeriksel bir etkide bulunabilir. Bunun da şimdiden farkına varıldı zaten.  Burada Almanya’da ciddi fikir tartışmaları oluyor ve bu durum,hiç de öyle geleceğe dönük bir model oluşturmuyor. Böyle bir tarzla İslam’ın Almanya’da yerlileşmesinin mümkün olamayacağını ve bunun insanları çoğunluk toplumu ile kaynaşmaktan uzaklaştıracağını, DİTİB’te örgütlü insanlar, sıradan üyeler de biliyor.

– HAFTA.eu okurları için bir mesajınız var mı?

DANTSCHKE – Kendini çoğunluk toplumunun bir parçası olarak görmek, kendini bütünden koparmamak… Bu dinsel radikalleşmeden etkilenen çok sayıda Türk ailesine de danışmanlık hizmeti veriyor HAYAT.  Önemli olan daima bir çare aramaktır. Çare aranınca yardıma ulaşmak da mümkün. Almanya’da yardımcı olabilecek çok fazla oluşum mevcut. Yardım almaktan çekinmemek gerekir. Kimse çaresiz değil; çare mevcut ve burada…

—————————–

CLAUDIA DANTSCHKE KİMDİR?

Almanya’nın önde gelen İslamcı eylemler ve politikalar uzmanlarından Claudia Dantschke, 1963’te Leipzig’de doğdu. Halen İslamcı çevrelerin ağından kurtulmak için çaba harcayan gençlere Almanya çapında danışmanlık hizmetleri veren Berlin merkezli “HAYAT” adlı kurumu yöneten Dantschke, medyada da uzun yıllar görevler üstlenmiş, bu arada Berlin’deki AYPA’nın da kurucuları arasında yer almıştı. Dantschke, 2001 yılından bu yana ZDK Demokratik Kültür Merkezi bünyesinde bilimsel çalışmalarını yürütüyor. Alman uzman, “HAYAT” danışma merkezini de 2011’te ZDK çatısı altında kurmuştu.