Zengin mutfağındaki çelişki siyaseti zorluyor

FRANKFURT – Aşırı sağın büyümesi ve hızla genişleyen bir kitle tabanına sahip olmasının, zengin Almanya-Avusturya hattındaki yoksullaşma süreciyle yakından bağlantılı olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Federal Almanya İstatistik Dairesinin son bir araştırması, bu ülkedeki halkın hemen hemen yüzde 20’lik bir kesiminin yoksulluk ve toplumsal dışlanma tehdidi altında yaşadığını gösterdi.

Almanya’da 16 milyon insan, ki bu toplam nüfusun yüzde 19.7’sini oluşturuyor, yoksulluk kırbacı altında yaşamaya çalışıyor. Böyle bir “kırbaç” da milliyetçilik, dincilik, muhafazakârlık, hatta saldırgan sağcılık vs. gibi geleneksel ideolojilerin etkisine çok daha açık ve sürekli büyüyen bir toplumsal katman anlamına geliyor. Yoksulluk oranının AB ortalaması yüzde 23.5 civarında. Yani her dört AB üyesi ülke vatandaşından biri yoksullaşma tehdidi altında yaşam savaşı veriyor. Almanya’nın görece birkaç puan daha iyi bir resim verdiğini belirten uzmanlar, böylesi rakamların, yoksul ülkelerde belki kabullenilebileceğini, ama zengin AB’de ve AB’nin de en zengin bir ülkedeki yoksullaşma sürecinin korkutucu boyutlar aldığını ileri sürüyor.

Berlin’in sürekli fazla veren dış ticaret ve bütçe rakamlarının, bu alanda geçen yıl sağladığı binde 3’lük bir iyileşme için bahane sayılamayacağına dikkat çekiliyor. 65 yaş üstündekilerde yoksulluk oranı yüzde 17.2’den yüzde 18.3’e yükselirken, 17 yaş altındaki genç nüfusta yoksulluk tehdidi altında yaşayanların oranının yüzde 18.5’ten yüzde 19.3’e çıktığı belirtiliyor. Bu iki artışın ilerideki vahim gelişmelere yönelik “öncü sinyaller” olarak ele alınması gerektiği savunuluyor.

Federal Alman İstatistik Dairesinegöre, geliri yoksulluk tehlikesi sınırı altında kalanlar, yoksul veya “sosyal dışlanma tehdidi altında” kabul ediliyor. Bu arada toplam nüfusa göre hesaplanmış ortalama gelirin yüzde 60’ından azına sahip olanların yoksul olarak anılmasına yönelik tartışmalar derinleşerek sürüyor. Almanya’da tek başına yaşayan bir insanın aylık gelirinin en az 1064 avro olması gerekiyor. Bu eşiğin altındakiler yoksul veya yoksulluk tehdidi altında kabul ediliyor. Hesaplamalarda “büyük ölçüde maddi yoksunluklar” başlığı altında elektrik faturasını ve kirasını ödeyemeyenler ile konutunu yeterince ısıtamayanlar veya yılda en az bir hafta tatil yapamayanlar, otomobil, renkli televizyon ve telefon alamayanlar sıralanıyor. Ancak bütün bu olumsuzlukları sadece işsizlerin yaşamadığı, çalıştığı halde büyük yoksunluklar yaşayan insanların sayısında artış olduğu, son rakamların açığa çıkardığı acımasız tablolardan sadece biri.

İŞSİZ DEĞİL ÇALIŞAN YOKSULLAR

AB’nin zengin mutfağı sayılan Federal Almanya, bir işte çalıştığı halde yoksul sayılanların sürekli artış gösterdiği bir ülke halini almış bulunuyor. Avrupa İstatistik Dairesi (Eurostat) rakamlarına göre her 10 çalışandan biri yoksulluk tehdidi altında, yani çok düşük gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Geçen yıl yüzde 9.5 olarak belirlenen “çalışan yoksullar” oranı, 2005 yılında sadece yüzde 5.5 idi. Aradan geçen yıllarda Almanya’nın dış ticaret ve bütçe fazlasında rekorlar kırılırken, geniş çalışan kesimlerin hızla yoksullaşması, anlamlı bir çelişki olarak yorumlanıyor.  Bu sürecin yakın bir gelecekte sosyal barışı tehdit edecek bir gerilim hattına dönüşmesinden korkuluyor.

Yoksulluk tehdidi altında yaşayanlar, genel tanım gereği, ülkedeki ortalama gelirin yüzde 60’ından daha azına sahip olanlardan oluşuyor. Bu yılın yaz aylarında sendikalar ve çalışan kesimlerden yana eğilimleriyle ünlü Hans Böckler Vakfı da yeni bir araştırma yayımlayarak, bir işte çalışanlar arasındaki yoksullaşmaya dikkat çekmişti. Vakıf araştırmacıları, çalışan nüfusun arttığını, ancak  bu yeni istihdamın düzenli ve tam zamanlı değil, süreli ve part-time bir niteliğe sahip olduğunu, bunun da “çalışanlar arasındaki yoksullaşmayı”yaygınlaştırdığını belirttiler. Vakıf bulgularına göre,  2016 yılında part-time çalışanların yüzde 15.2’si yoksulluk tehdidi altındaydı.

Ancak bu oran bir diğer kesimde çok daha yüksek. Örneğin bazı işlerde belli bir süre için çalışanlardaki “yoksullaşma oranı” yüzde 20.5’i buluyor. Bu kesim, geçmiş yıllarda bu kadar yoğun bir yoksullaşma tehdidi altında değildi. 2005 yılında bu tür işlerde çalışanların sadece yüzde 8.6’sı bir yoksullaşma tehlikesine maruzdu. Özellikle “tam zamanlı bir işte” çalışanlarınyoksullaşması geçmişten bu yana çok olumsuz bir gelişme gösterdi. Hans Böckler Vakfı araştırmacıları , tam zamanlı bir işte çalışanlarınsadece yüzde 3.5’inin 2005 yılında yoksulluğun eşiğinde olduğunu, bu oranın 11 yıl içinde yaklaşık iki kat artarak 2016 itibariyle yüzde 6.5’eyükseldiğini saptadılar.

Bu olumsuz gelişme karşısında yerleşik partilerin genelde sessiz kaldığı, sadece Sol Parti’nin kamuoyu nezdinde tepki gösterdiği gözleniyor. Nitekim Sol Parti Meclis Grubu Başkan Yardımcısı Sabine Zimmermann, geçtiğimiz günlerde basına yaptığı açıklamalarda, partisinin taleplerini yineledi ve “Almanya’da çok fazla insanın bir işte çalışmasına rağmen yoksul olduğunu” hatırlattı. Zimmermann, bu olumsuzluğun önüne geçmek için asgari ücretin yükseltilmesini, ödünç işgücü kiralama ile nesnel bir temeli bulunmayan “belli sürelerle sınırlı iş” uygulamalarına bir son verilmesini  istedi.

HAFTA.eu